11 Aralık 2013

FABL


Kahramanları, bitkiler, cansız varlıklar ve özellikle hayvanlar olan ve ders verme amacı güden öğretici nitelikteki öykülere verilen genel addır. Eğitim amaçlı fabllarda konu kısa olup kahramanlarının her biri insan karakterini yahut davranışını sembolize eder. Fabl” sözcüğünün kökeni Latince “hikâye” anlamına gelen “fabıla”dır. Fakat bu sözcük zamanla bir ahlâk ilkesi veya davranış kuralını anlatan kısa sembolik (simgesel) bir hikâye türünün adı olmuştur. Çok kez olağanüstü unsurlara sahip olan ve bu yanıyla alegorik bir hüviyet taşıyan bu öykülerde daha çok insanların zayıflıklarını gözler önüne sermek böylece onlara ders verme amacı güdülür. Bu ders çoğu zaman öykünün sonunda dile getirilir. Fablların olağanüstü unsurlara sahip olması zaman zaman türü masala yaklaştırır. Olayların insan dışı varlıkların başından geçiyormuş gibi gösterilmesi okuyucunun verilen ahlak dersini kendi tecrübeleriyle keşfetmesini sağlar. Bu tür hikâyelerin, kahramanları çoğunlukla hayvanlardır. Hikâye kahramanı bu hayvanlar, kendi özelliklerini korumakla birlikte insan gibi konuşurlar. Esasen “fabl” bu özelliği nedeniyle masalımsı eserler arasında yer alır. Fabllar hem nazım, hem nesir biçiminde olurlar. Fablın sonunda her zaman bir ahlâk dersi (kıssadan hisse) vardır. Bu ders kısa, açık ve doğru olmalıdır ve mutlaka öykünün doğal bir neticesi gibi görülmelidir. Fabllar teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur. Fabllarda öğretici (didaktik) bir amaç güdülür, gündelik hayatla ilgili dersler ve öğütler verilir. Okurlar çoğu zaman verilen dersin veya öğüdün ne olduğunu anlamakta zorluk çekmezler. Çünkü bu ders veya öğüt eserin bir yerinde, çoğu defa sonunda, bir atasözü ya da özdeyiş biçiminde açıkça belirtilir. Fabllarda basit ahlâk ilkelerine değinildiği gibi insanların birçok kusurlu yönüne de dikkat çekilir. Fabllarda soyut konular, olay plânıyla hem somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir. Olaylar bizi güldürürken eğitir. İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-aç gözlü… Vb. çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir. Dramatizasyona uygun oluşları anlatımlarındaki hareketliliği eyleme dönüştürmeye yardımcı olur. Böylelikle yaşayarak öğrenmeye uygundurlar. Fabllar insan belleğinde çok kolay saklanabilen ve ortaya çıkarılabilen özelliklere sahip olduğu için sözlü gelenek içinde de yaşatılabilmektedir. Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulurlar. Bütün uluslarda ortak bir nitelikte olan fabllar basit, pratik ahlâk ilkeleridir. Fablın de dört öğesi vardır: kişiler, olay, zaman, yer. Kişiler: Fablın konusu olan olay, kişileştirilmiş en az iki hayvanın başından geçer. Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi canlandırır. Fablde ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur. Kişi betimlemesi yoktur. Kahramanlar arasında tilki varsa biz onu kurnaz insan yerine koyarız; aslan varsa cesaretine güvenen biri yerine koyarız. Kısa olay bile bütün yönleriyle değil, yalnızca fabla konu olan yönüyle tanımlanır. Derinlemesine duygu çözümlemelerine yer verilmez. Fabllarda bir de anlatıcı kişi vardır. Bu kişinin de betimlemesi yapılmaz, cinsiyeti verilmez. Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır. Böylece dinleyen ile aynı görüşü paylaşır. Olay: Fablın konusu insan başına gelebilecek her hangi bir olaydır. Olay, kahramanın eyleme dönüşmüş beğenme, istek, özlem, öfke, korku… Gibi tutkuya dönüşmüş duygularından doğar. Fablın gövdesini bir olay oluşturur, asıl önemli olan fablın anlatılış nedenidir. Buna “ders” denir. Fabl plânı dört bölümdür: Serim, düğüm, çözüm, öğüt. Serim: Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş hayvanlar ve çevre tanıtımının yapıldığı bölümdür. Düğüm: Olay o çevrede verilmek istenen derse göre gelişir. Kısa ve sık konuşmalar vardır. Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenir Çözüm: Olay beklenmedik bir sonuçla biter. Fablın en kısa bölümüdür. Öğüt: Ana fikir bu bölümde öğüt niteliğinde verilir. Bu bölüm kimi zaman başta, kimi zaman sondadır. Kimi zaman da sonuç okuyucuya bırakılır. Yer: Tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir: Orman, göl kenarı, yol… Gibi. Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir. Zaman: Her olay gibi fabldaki olay da bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır. Türün bilinen ilk örnekleri Doğu’da İ.Ö.VII yy.da Asur-Babil masallarına, Batıda ise İ:Ö:VIII yy.da Atmaca ile Bülbül öyküsünü yazan Hesiodos’a kadar uzanmaktadır. Zamanla serpilip gelişen tür, Batı’da Aisopos (Ezop),La Fontaine; Doğu’da Kelile ve Dinme yazarı Beydaba ile seçkin örneklerine kavuşur. Fars edebiyatında 8.-14 yüzyılda yaşamış ve toplumsal eleştirileriyle ilgili eserler kaleme almış olan ünlü mizahçı Ubeyd-i Zakanî ve 11/16. yüzyılda hayatını sürdürmüş olan Muhammed Bakîr Meclisi’nin Fare ile Kedi (Muş u Gurbe) adlı eserleri vardır. Sadi’nin Gülistan ve Bostan adlı eserlerinde hayvan hikâyelerini anlatan birçok örnek mevcuttur. Çağdaş hayvan destanları da denebilecek bu yeni türün başarılı örnekleri arasında Tilki Renard,Chantebury Öyküleri,ütopik bir hüviyete sahip olan George Orwell’in Hayvan Çiftliği (1945),Andersen Masalları ve Antoin de Saint-Exupry’nin Küçük Prens’i sayılabilir. James Thurber de bu türün çağdaş temsilcilerindendir. Eski Türk edebiyatında sıklıkla görülen kıssadan hisse türü öykücüklerin zengin örneklerine Sadi’nin Bostan ve Gülistan ile Mevlana’nın Mesnevisinde rastlamak mümkündür. Bu türün en yaygın örnekleri Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr ile 15 yy. şairi Şeyhi’nin yazdığı Harname adlı mesnevisidir. Türkçedeki ilk örneği Harname’dir. Batılı anlamda ilk örnekleri ise Şinasi vermiştir. Ahmet Mithat, Kıssadan Hisse adlı eserini ahlakî gaye güderek yazmıştır. Bu eserde yazar, Ezop’tan, La Fontaine’den yapmış olduğu çevirilere ve kendi yazmış olduğu fabllere yer vermiştir. Recaîzade Mahmut Ekrem, La Fontaine’den Horoz ile Tilki, Kurbağa ile Öküz, Karga ile Tilki, Meşe ile Saz, Ağustos Böceği ile Karınca gibi birçok çeviriler yaparak bu alanda Türk Edebiyatına katkıda bulunuştur. Ali Ulvi Elöve Çocuklarımıza Neşideler, adlı şiir kitabında La Fontaine, Victor Hugo, Lamartine’den yaptığı çevirilerin yanında, yine bunlardan esinlenerek yazdığı fabl türü şiirlere de yer vermiştir. Nabizade Nazım’ın Bir Sansar ile Horoz ve Tavuk adlı eseri vardır Tarık Dursun K.’nın fabl üzerine birçok eseri mevcuttur. La Fontaine, Ezop ve Krilov’dan çeviriler yaparak yayınlayan yazar, hayvanlarla ilgili birçok hikâye de yazmıştır. Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, Ömer Rıza Doğrul, Kemal Demiray, M. Fuat Köprülü, Vasfi Mahir Kocatürk, Siracettin Hasırcıklıoğlu, Sebahattin Eyüboğlu fabl türü ile ilgilenmiş çeviri yapmış, araştırmalarda bulunmuşlardır.

16 Kasım 2013

Mustafa Kemal’in Fikir Hayatının Gelişimini Etkileyen Beş Şehir


Mustafa Kemal’i Etkileyen Şehirler
Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu sorunların önemini doğduğu kent Selanik’te tespit etme imkânına sahip olmuştur. Daha sonra lise eğitimini gördüğü Manastır, Harp Okulu ve Harp Akademisini bitirdiği İstanbul, ilk görev yeri olan Şam, askerî ataşe olarak bulunduğu Sofya Mustafa Kemal’in hayatında önemli izler bırakmıştır.

Selanik

Selanik şehrinin Mustafa Kemal’in hayatında özel bir yeri vardı. Çünkü bu kentte doğmuş, bu kentte öğrenime başlamış, II. Meşrutiyetin ilanına da bu kentte tanık lık etmişti. Selanik, çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu çeşitli etnik toplulukları barındırıyordu. Ayrıca hem bir ticaret merkezi hem de yoğun kültürel etkileşimin yaşandığı bir kavşak noktasıydı. Batı’dan gelen gazeteler, dergiler, edebî eserler şehrin kültürel ve siyasal dokusunun hem güçlenmesine hem de gelişmesine katkıda bulunmaktaydı. Mustafa Kemal’in değişim ve gelişime açık bir kişiliğe sahip olması, yeni fikirleri ve çağdaş yaşam tarzını benimsemesi bu şehrin kendisine katkılarıdır.

Manastır

Askerî İdadiyi okuduğu Manastır’da birçok ülkenin konsoluslukları bulunmaktaydı. Bu durum kültü rel zenginliğe katkı sunduğu gibi milliyetçi düşüncenin de yayılmasına neden olmaktaydı. Diğer yandan Manastır’da zaman zaman ortaya çıkan isyanlar Mustafa Kemal’in millet ve milliyetçilik fikirlerini benimsemesinde önemli rol oynamıştı. Bu kentin Mustafa Kemal’e bir katkısı da fikir hayatının gelişmesinde önemli rol oynayan eserleri burada temin ederek okumuş olmasıydı.
Namık Kemal’in vatan ve özgürlük temaları üzerine yazdığı şiir ve tiyatro eserleri o dönemde genç nesil üzerinde etkili olmaktaydı. Bu eserleri okuyan ve en önemlisi özümseyen Mustafa Kemal, ileride vatanseverliği ve bağımsızlığa olan tutkusunu bu eserler yoluyla geliştirdiğini söyleyecektir. Mehmet Emin Yurdakul’un Türk tarihi ve Türk kültürü ile ilgili yazdığı eserler, Atatürk’te çağdaş Türk milliyetçiliğinin oluşumunu etkiledi. Mustafa Kemal, lise yıllarında Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Ruso), Voltaire (Volter), Montesquieu (Monteskiyö) gibi Fransız düşünürlerin eserlerini ve Fransız İhtilali’ni de inceleme ve araştırma fırsatı buldu. Atatürk’ün bu çalışmaları daha sonra gerçekleştireceği Türk inkılâbının temelini oluşturacaktır. Manastır’da bulunduğu yıllarda Mustafa Kemal’in dikkatini çeken diğer önemli bir durum da Osmanlı Devleti’nin bu bölgenin yönetiminde gösterdiği yetersizliktir. Avrupalı devletlerin azınlıkları kışkırtmaları, Mustafa Kemal’e Osmanlı Devleti’ne bağlı Balkan topraklarında sorunların artacağı konusunda bir fikir verdi. Ardından öğrenimine devam ettiği başkent İstanbul’da da düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu gördü.

İstanbul

İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, önce Harp Okulunu ardından da Harp Akademisini bitirdi. Okul yılları sırasında bulunduğu Galata-Pera semti, Osmanlı Devleti’nde Batı kültürünün en çok yaşatıldığı yerlerden biri, belki de en önemlisiydi. Burada genç Mustafa Kemal, Batı kültürünü yakından tanıma imkânını elde etti. Harp Okulu ve Harp Akademisinde Batı’da ortaya çıkan milliyetçilik, eşitlik, özgürlük ve insan hakları gibi fikir akımlarını da tanıma ve okul arkadaşlarıyla tartışma imkânı buldu. Bu akımlar kendisinde Osmanlı devlet yönetimine karşı belirgin bir memnuniyetsizlik oluşmasına neden oldu. Farkına vardığı ilk şey bu konuda yalnız olmadığıydı; subay adayı arkadaşlarının bir kısmı da aynı durumdaydı. Bir araya gelerek kendilerince örgütlendiler. Arkadaşlarıyla birlikte bir bildiri yayımladılar. Amaç, çevrelerindeki diğer arkadaşlarını da etkilemek, devletin içinde bulunduğu durumdan kurtulması için herkesin fikir üretmesini sağlamaktı. Bu süreç Mustafa Kemal’in inkılâpçılık yönünün oluşmaya başladığı zaman dilimidir.
Mustafa Kemal, İstanbul’un hem Batılı hem de Doğulu yüzünü gözlemleme fırsatını elde etti. Haliç Köprüsü âdeta İstanbul’un Doğu ve Batı yaşam tarzlarını birbirinden ayıran sınır gibiydi. Doğulu İstanbul biraz daha muhafazakâr, görünüş ve düşünüş şekliyle biraz daha farklıydı. Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun olduktan sonra ise ilk görev yerinin Şam’daki 5. Ordu olduğunu öğrendi. Osmanlı Devleti’nin Batı etkisinin en fazla hissedildiği kentlerinde yaşamış olan Mustafa Kemal’i Şam’da bambaşka bir dünya beklemekteydi.

Şam

Suriye’ye gelen Mustafa Kemal, bölgede yaşanan ayaklanmaları bastırmakla görevli birliklere katıldı. Selanik, Manastır ve İstanbul, Osmanlı Devleti’nin “Batılı” yüzünü ortaya koyarken Şam, devletin geri kalmışlığını yansıtıyordu. Bölgedeki devlet yönetiminin aksaklıklarını, askerin yetiştirilmesindeki eksiklikleri, halkın çektiği zorlukları ve sıkıntıları yakından gördü. Zaman zaman Suriye’nin çeşitli yerlerinde incelemelerde bulundu.  Burada tanıştığı arkadaşları ile devletin uygulamaları hakkında tartışmalar yaptı. Ardından 1906 yılında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Beyrut, Yafa ve Kudüs’te taraftar toplamaya çalıştı. Bu cemiyetin bir şubesini açmak için daha sonra gizlice Selanik’e geldi. Bir süre sonra Selanik’teki 3. Ordu’da görevlendirildi. Şam kentinde gördükleri ve yaşadıkları Mustafa Kemal’e devletin en uzaktaki noktalara erişecek güçte olmasının gerekliliğini öğretti. Şam’ın ardından Balkan Savaşları sırasında Gelibolu’da bulunan Çanakkale Boğazı Kuvayımürettebe Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğüne atandı (21 Kasım 1912).

Sofya

Mustafa Kemal, Balkan Savaşlarından sonra, 27 Ekim 1913 tarihinde Bulgaristan’ın başkenti olan Sofya Ataşemiliterliğine getirildi. Yakın arkadaşı Ali Fethi (Okyar) de bir süre sonra bu kente elçi olarak atandı. Birlikte memleket meseleleri hakkında görüşmeler yaptılar.  Mustafa Kemal, 1 Mart 1914 tarihinde yarbaylığa terfi etti.
Sofya’da bulunduğu süre içerisinde Avrupa devletlerinin temsilcileriyle bir araya geldi. Bu sayede birçok devletin hem siyasi anlayışları hem de Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini öğrenme fırsatı buldu. Mustafa Kemal, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sorunlarıyla yakından ilgilendi. Bu tespitleri daha ileride, Türklerin azınlık haklarının belirlenmesinde, kültürel yapılarının korunmasında etkili oldu.
Ayrıca Bulgar Meclisinin toplantılarına katılarak demokrasi ve meclis çalışmaları ile ilgili gözlemler yaptı. Sofya’da ilk kez opera ile tanıştı. Böylelikle hem toplumsal dayanışma hem demokratikleşme hem de sanatsal alanda yapılanları yakından takip ederek kendini geliştirme imkânı buldu. 1915 yılı Ocak sonlarına kadar Sofya’da kaldı.


14 Kasım 2013

Orhan Veli Kanık HAYATI (1914 – 14 Kasım 1950), Ah Neydi Benim Gençliğim


HAYATI (1914 – 14 Kasım 1950)

Doğumu: 13 Nisan 1914, İstanbul
Ölümü: 14 Kasım 1950, İstanbul

Galatasaray'da başladığı öğrenimini, babasının atandığı Ankara'da Gazi İlkokulu ve Ankara Erkek Lisesi'nde sürdürdü. Lise sıralarında Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le arkadaş oldu. Liseyi bitirince İstanbul'a dönerek, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi (1932) , ancak yüksek öğrenimini yarım bıraktı (1935) . 1936'da Ankara'ya döndü ve askere gidinceye dek PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosunda memurluk yaptı. Yedek subaylığını tamamlayınca, iki yıl kadar, yine Ankara'da, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'nda çalıştı. 1 Ocak 1949–15 Haziran 1950 tarihleri arasında yirmi sekiz sayı süren, on beş günde bir yayımlanan, iki sayfalık 'Yaprak' dergisini çıkardı. Yaprak dergisi serüvenini sürdüremeyeceğini anlayınca Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a gitti. Gene o yılın kasım ayı içinde, bir haftalığına geldiği Ankara'da, 10 Kasım 1950 gecesinde, yolda, onarım için kazılmış bir çukura düşerek ayağından yaralandı. İstanbul'a döndükten sonra, bir arkadaşının evindeyken, durumu birdenbire kötüleştiği için kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü, Rumelihisarı Mezarlığı'na gömüldü.

Garip ya da Birinci Yeni denilen akımın öncüsü, kuramcısı. Yirmi sekiz sayı süren Yaprak serüveni öncesinde, Ankara Erkek Lisesi'nde okul kooperatifin parasıyla Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte Sesimiz dergisini çıkarmışlardır. Biçemini belli eden ilk şiirlerini, yine, arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte Varlık dergisinde yayımladı ve müthiş bir ilgi gördü. Şiir ve yazıları, Varlık dergisinden başka İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Demet, İşte, Aile gibi dergilerde yayımlanmıştır. İkinci Dünya Savaşına katılmayan ve katılmış kadar etkilenen Türkiye'de, Türk şiirini bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtardı, kısa ve basit ama vurucu bir söylem -eda- geliştirdi. Şiirin bilinen ve kabul gören sınır taşlarını yerinden oynattı. Yalın bir halk dili kullandı, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterdi.

ESERLERİ
Şiir Kitapları;
Garip (1941, Resimli Ay Matbaası)
Vazgeçemediğim (1945, Marmara Yayınevi)
Destan Gibi (1946, Ölmez Eserler Yayını)
Yenisi (1947, İnkılâp Yayınevi)
Karşı (1949, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik)
Bütün Şiirleri (1951, Varlık Yayınları)

Hikâye/Şiir;
Nasreddin Hoca Hikâyeleri (1949, Doğan Kardeş Yayınları)

Yazılar;
Nesir Yazıları (1953, Varlık Yayınları)
Edebiyat Dünyamız (1975, Bilgi Yayınları. Hazırlayan: Asım Bezirci)
Bütün Yazıları (1982, Can Yayınları)

Çeviri;
Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı, Alfred de Musset (1943, Maarif Basımevi)
Barbarine, Alfred de Musset (1944, Maarif Basımevi)
Scapin'in Dolapları, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Versailles Tûluatı, Molière (1944, Maarif Basımevi, Azra Erhat'la birlikte)
Sicilyalı Yahut Resimli Muhabbet, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Tartuffe, Molière (1944, Maarif Basımevi)
Üç Hikâye, Nikolay Gogol (1945, Alaaddin Kıral Basımevi, Erol Güney'le birlikte)
Turcaret, Alain Rene Lesage (1946, Milli Eğitim Basımevi)
Fransız Şiir Antolojisi, (1947, Varlık Yayınevi)
La Fontaine'in Masalları, La Fontaine (1948, Doğan Kardeş Yayınları)
Hamlet, William Shakespeare (1949, Charles Lamb uyarlaması, Doğan Kardeş Yayınları)
Venedik Taciri, William Shakespeare (1949, Charles Lamb uyarlaması, Doğan Kardeş Yayınları)
Saygılı Yosma. Jean-Paul Sartre (1961, Ataç Yayınevi)
Batıdan Şiirler (1963, Yeditepe Yayınları)
Bütün Çeviri Şiirleri (1982, Can Yayınları)

Ah Neydi Benim Gençliğim 


Nerede böyle hüzünlenmek o zaman;
İçip içip ağlamak,
Uzaklara dalıp şarkı söylemek;
Hafta sekiz ben eğlentide;
Bugün saz, yarın sinema,
Beğenmedin Aile Bahçesi;
Onu da beğenmedin, parka;
Sevdiğim dillere destan;
Sevdiğim,
Meyil verdiğim;
Ben dizinin dibinde elpençe divan,
Samanlık seyran.
Nerde,
Nerde,
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!

Orhan Veli Kanık

Dünyada hızla artan obezitenin nedeni - obezitenin olası sonuçlarının araştırılması ve sunulması



Dünyada Hızla Artan Obezitenin Nedenleri

Obezite dünyada en hızlı yayılan hastalıklardan birisi; sigaranın neden olduğu ölümlerin ardından ikinci sırada yer alıyor. Her yıl 300 bin insan obezite nedeniyle hayatını kaybediyor. Bütün ülkeler, sağlık harcamalarının yüzde 10-12sini, obezite ve obezitenin neden olduğu hastalıklara harcıyor.

Kim obezdir?

Obezite kronik bir hastalıktır, genetik ve çevresel etkileşimleri vardır. Vücutta yağ dokusunun artması çok sayıda faktöre bağlıdır. Obeziteye koroner kalp hastalığı yüksek tansiyon, kan yağlarının yükselmesi, şeker hastalığı, gut hastalığı, eklemlerde kireçlenme, bazı kanserler, yemek borusu iltihabı, mide fıtığı, safrakesesi taşları, karaciğerde yağlanma, fiziksel aktivitede azalma, uyku apnesi, özgüven eksikliği sosyal yaşamdan uzaklaşma ve depresyon eşlik edebilir. Tüm bunları düşündüğümüzde, obez bireylerin tedavisi ciddi bir ekiple yürütülmelidir; hekim, diyetisyen, egzersiz uzmanı ve psikolog eşliğinde tedavi en doğru yoldur.
Bir kişiye obez denilebilmesi için, beden kitle indeksinin 30un üzerinde olması gereklidir. Beden kitle indeksi, kişinin ağırlığının boyunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle elde edilen değerdir ve bu değer 18,5–24,9 olduğunda normal, 25–29,9 olduğunda kilolu, 30 ve üzeri olduğunda obez, 40 üzerinde morbid obez olarak gruplandırılır…

Sorunlar ve çözüm önerileri

1) Uykusuz kaldığınız için kilo alıyor olabilirsiniz.
Vücut iyi dinlenmiş olduğu zaman metabolik işlevini daha iyi yerine getirir. Yeterince uyumadığınızda vücudunuz fizyolojik stres yaşar ve biyokimyasal olarak daha fazla yağ depolayabilirsiniz. Yorgun olduğunuz zaman stresle de başa çıkamazsınız ve yemeğe yönelebilirsiniz. Gece geç saatte atıştırıp fazla kalori alabilirsiniz. Her gece en az sekiz saat uyumaya çalışın ve uyumadan iki saat önce yemeyi bırakın
2) Stresten dolayı kilo alıyor olabilirsiniz.
Stres aynı zamanda duygularımızı da etkiliyor. Vücut stres altındayken yakıt depoluyor, metabolizma yavaşlıyor ve karın bölgesinde obeziteye yol açan kortizol, leptin ve diğer hormonlar gibi kimyasallar salgılanıyor. Pek çok insan stresi hafifletmek için yemeğe yöneliyor. Yemek geçici bir çözüm çünkü yemeyi tetikleyen asıl stres etkenlerini halletmiyor.
3) Kullandığınız ilaçlardan dolayı kilo alıyor olabilirsiniz.
Depresyon, duygu durum bozuklukları, nöbetler, migren, tansiyon ve diyabet için kullanılan bazı reçeteli ilaçlar kilo aldırabilir. Bazı steroitler, hormon tedavileri ve doğum kontrol hapları da yavaş yavaş kilo alımına neden olabilir. Eğer yaşam tarzınızda bir değişiklik olmamasına ve aynı yemenize rağmen bir ayda iki veya daha fazla kilo aldıysanız sürekli kullandığınız ilaçlarınızı hekiminize mutlaka danışın.
4) Hastalıktan ötürü kilo alabilirsiniz.
Kilo alımına yol açan en yaygın tıbbi durum hipotiroittir. Tiroit hormonunun eksikliği metabolizmayı yavaşlatarak iştah kaybına ve kilo alımına neden olabilir. Ani açlık ve aşırı yemelerin sebebi insülin hormunu da olabilir. Cushing Sendromu kortisol hormonunun fazla olmasının yol açtığı bir hastalık da kilo alımıyla sonuçlanabilir. Bu konuda tereddütünüz var ise mutlaka endokrinoloji ve metabolizma uzmanına danışın.
5) Menopoz yüzünden kilo alıyor olabilirsiniz.

Yaşla birlikte metabolizma da yavaşlar. Hormonal değişiklikler iştahı, depresyonu ve uykusuzluğu tetikleyebilir. Menopoz sırasında kalça ve bacaklarda kilo verilirken karın bölgesinden kilo alınır. Egzersizle sağlıklı, kalori açısından kontrol altında, kalsiyum ve D-vitamini açısından zengin bir bes-lenme kombinasyonu menopozda alınan kiloların çözümüdür.

13 Kasım 2013

Deri Nedir Derinin Yapısı ve Görevleri nelerdir ?



Dokunma Organımız Deri
Deri, en büyük duyu organımızdır ve vücudumuzun dışını tamamen kaplar. Ayrıca vücut ısısını ayarlar, solunum ve boşaltıma yardımcı olur ve vücudu dış etkilerden korur. Derinin üzerinde dokunmayı, basıncı, ağrıyı, sıcağı, soğuğu vb. duyuları algılayan almaçlar vardır.
Aşağıdaki şekli inceleyerek derinin bölümleri hakkında bilgi edinelim.
Deri, üst deri ve alt deri olmak üzere iki tabakadan oluşur.

Derinin bölümleri
a) Üst deri: Derinin alt bölümlerini koruyan tabakadır. Bu tabakada kan damarları ve sinirler bulunmaz. Üst derinin en dış bölümü ölü hücrelerden meydana gelmiştir. Bu bölümün altında canlı hücrelerden oluşan bir tabaka bulunur. Bu tabaka, deriyi güneşten gelen zararlı ışınlardan korur. Üst deride ayrıca derinin rengini belirleyen hücreler de vardır.
b) Alt deri: Üst deriye göre daha kalın olan alt deri, canlı hücrelerden oluşur. Alt deride kan damarları, kıl kasları, sinirler, ter bezleri, yağ bezleri, kıl kökleri ve duyu almaçları yer alır. Bu bölümün en altında ise yağ tabakası bulunur. Yağ tabakası vücudu çarpmalara ve vurmalara karşı korur ve vücudun ısı kaybını önler. Burada yer alan ter bezleri, terleme ile boşaltıma yardımcı olur.

Derimizle nasıl hissederiz?
Alt derideki duyu almaçları sıcak, soğuk, basınç, sertlik, yumuşaklık gibi duyuları algılar. Duyu almaçları ile alınan duyular, sinirler yoluyla beyne iletilir ve burada değerlendirilip algılanır. Derinin her yerinde aynı oranda duyu almacı yoktur. Bu yüzden de algılama duyusu derimizin her bölgesinde aynı değildir. Parmak uçları, dudaklar gibi bölgelerde algılama daha fazladır.

Deri Hastalıkları ve Bu Hastalıkların Tedavi Yolları
Deri hastalıkları fiziki sebeplerle (kesici, ezici vb. cisimler ile kimyasal maddeler gibi) oluşabildiği gibi parazitler sebebiyle de ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan bazıları mantar hastalıkları ile pire ve kene gibi parazitlerin ısırmalarından meydana gelen deri bozukluklarıdır. Deri iltihaplanmalarına yol açan bazı mikroorganizmalar da derideki herhangi bir yaranın üzerine kolayca yerleşebilir. Alerjik deri hastalıkları arasında ise kurdeşen ve egzama sayılabilir. Bazı deri hastalıklarının teşhisinde dermatoskop adı verilen cihaz kullanılır.

Dermatoskop:
Açık tene sahip ve vücudunda çok sayıda ben bulunan kimselerle, daha önce aile üyelerinden biri deri kanserine yakalanmış kişilerin vücutlarındaki güneş lekeleri ve benler dermatoskop ile incelenir. Dermatoskop ile yapılan inceleme sonucunda risk altında olduğu belirlenen kişilere ya ilaç tedavisi uygulanır ya da cerrahi müdahalede bulunulur.

Önemli NOT:
•          Derinin vücudun dışını tamamen kaplayan en büyük duyu organımızdır.
•          Derinin görevi vücut ısısını ayarlamak, solunuma ve boşaltıma yardımcı olmak, vücudu dış etkilerden korumaktır.
•          Derinin üzerinde dokunmayı, basıncı, ağrıyı, sıcağı vb. duyuları algılayan almaçların verdır



Adale sorunları,Diz Sakatlanmaları


Adale sorunları

Adale sorunlarının başında burkulma veya adale yırtılması gelir. Eklemlerdeki bağların ya da çevresindeki dokuların ani ve ters bir hareketle gerilmesine ve bazen yırtılmasına burkulma adı verilir. Burkulma en çok ayak ve el bileği eklemlerinde görülür. Burkulan eklemde önce şiddetli ağrı duyulur, sonra birkaç saat içinde eklem çevresinde şişlik ve kızarıklık oluşur. Burkulan bölgenin soğutulması, bandaja alınması ve 1–2 saat kadar yükseğe kaldırılması gibi basit önlemler şişmeyi engeller. Soğutulan bölgede damarlar büzülünce kan akımı dört kat azalır. Soğutma uygulaması 5–6 dakikadan uzun sürmemelidir. Her uygulama arasında 7–8 dakika beklenmeli ve uygulamanın toplam süresi 24 saati aşmamalıdır. Aksi takdirde bölge soğuktan olumsuz etkilenir.

Diz Sakatlanmaları


Diz sakatlanmalarını önlemek için öncelikle yapmanız gereken spor ya da egzersiz yaparken dizlerinize odaklanmamamız ve hafifçe bükmeniz. Egzersizi mümkün olduğu kadar yumuşak bir yüzeyde yapın. Eğer egzersiz esnasında zıplıyorsanız, ilk pozisyonunuza dönerken dizlerinizi hafifçe bükün. Ayağınıza tam oturan, yumuşak tabanlı ve esnek ayakkabılar giyin. Bacak hareketleri yaparken dizlerinizi 90 dereceden fazla bükmeyin. Böylece dizde meydana gelebilecek sakatlanmaları önlemiş olursunuz.

İlâhî sıfatlar,Peygamberlerin sıfatları,Namazın farzları,İslâm’ın şartları,imanın şartları,Teyemmümün farzı,Guslün farzı


İlâhî sıfatlar, zatî ve sübut’i olmak üzere iki gruba ayrılıyor.

Zatî sıfatlar:
1- Vücut (Varlık),
2- Kıdem (Ezeliyet, evveli olmama),
3- Beka (Ebediyet, ahiri olmama),
4- Vahdaniyet (Bir olma, şeriki bulunmama),
5- Kıyam binefsihî (Varlığının devamının zatından olması-başkasın yardımıyla olmaması ),
6- Muhalefetün-lil-havâdis ( Zatının mahlûkatın zatlarına ve sıfatlarında mahlûk sıfatlarına benzememesi)

Sübutî sıfatlar:
1- Hayat  
2- İlim
3- İrade 
4- Kudret
5- Sem (işitme) 
6- Basar (görme)
7- Kelâm 
8- Tekvin (Yaratma, var etme.)

Peygamberlerin sıfatları nelerdir?

1- Emanet: Her Peygamber, emindir.

2- Sıdk: Dinde ve diğer meselelerde sadık ve doğrudurlar. Yalandan uzaktırlar.

3- Tebliğ: Peygamberler, Allahü teâlânın emir ve yasaklarının hepsini ümmetlerine bildirirler.

4- Adalet: Adildirler. Zulümden uzaktırlar.

5- İsmet: Büyük ve küçük günahtan uzaktırlar. Günah şeklindeki şeyler, ister Kur'an-ı kerimde olsun, ister sahih hadislerde olsun tevil edilip yakışan mana verilir. Peygamberlikleri bildirilmeden önce de, bildirildikten sonra da hiç günah işlemezler. İnsanlardan, masum, günahsız olan, yalnız Peygamberlerdir.

6- Fetanet: Bütün Peygamberler, diğer insanlardan daha akıllıdırlar.

7- Emn-ül azl: Hiçbiri Peygamberlikten azl olmaz. (Feraid-ül fevaid)

Namazın farzları
On ikidir. Bunlardan altısı daha namaza başlamadan bulunması gereken farzlar olup şunlardır:

1) Hadesten temizlenme 2) Necasetten temizlenme, 3) Avret yerini örtmek, 4) Kıbleye yönelmek, 5) Vakit, 6) Niyet. Bunlara, "Namazın şartları" denir.

Diğer altısı da namaza başladıktan sonra bulunması gereken farzlar olup şunlardır: 1) İftitah tekbiri, 2) Kıyam, 3) Kıraat, 4) Rükû, 5) Sücûd, 6) Son oturuşta "et-Tehiyyâtü"yü okuyacak kadar bir süre oturmak. Bunlara da "Namazın rükünleri" denir. Bunlardan başka ta'dîl-i erkân ve namazdan kendi isteği ile çıkmak gibi başka rükünler de vardır.
İslâm’ın şartları

1. Kelime-i Şahadet getirmek
2. Namaz kılmak
3. Zekât vermek
4. Oruç tutmak
5. Hacca gitmek olarak 5 temel esasa dayanır.


İslamiyet’e göre imanın şartları

1. Allah'tan başka tanrı olmadığına,
2. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna,
3. Allah'ın meleklerine,
4. Kitaplarına,
5. Peygamberlerine,
6. Ahiret gününe ve kadere (Hayır ve şer ile birlikte her şeyin Allah'ın takdiri ve yaratmasıyla olduğuna) inanmaktır.

Teyemmümün farzı üçtür:
1- Niyet etmek.
2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek.
3- Elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.
Teyemmümün farzı ikidir, diyenlere göre. İkinci ve üçüncü farzı bir farz olarak söylenir.

Guslün farzı kaçtır?
Cevap: Hanefîde guslün farzı üçtür:
1- Ağzı yıkamak. Buna Mazmaza denir. Ağzın içinde iğne ucu kadar ıslanmadık yer kalırsa, dişlerin üzeri ve diş çukuru ıslanmazsa gusül olmaz.
2- Burnu yıkamak. Buna istinşâk denir. Burundaki kuru kirin altı yıkanmazsa gusül sahîh olmaz. Hanbelî’de, mazmaza ve istinşâk, abdest alırken de, gusülde de farzdır.
3- Bedenin her yerini yıkamak. Göbek içini, bıyık, kaş ve sakalı ve altlarındaki derileri ve saçları yıkamak farzdır. Tırnaklarda, dudak, göz kapağı veya vücûdun herhangi bir yerinde su geçirmeyen maddeler, meselâ tırnakta oje bulunursa, gusül abdesti alınmış olmaz. Kadınlar, örülü saçın diplerini ıslatınca, örgüyü çözmesi gerekmez. Saç dipleri ıslanmazsa, örgüyü açmak gerekir. Örülmemiş saçların her tarafını yıkamak farzdır. Kına, mürekkep gibi altına su geçiren boyalar gusle mâni olmaz.
Abdestin rükünleri, yani, farzları dörttür:
1. Yüzü bir kere yıkamak...
2. Elleri dirseklerle beraber bir defa yıkamak...
3. Başın dörtte birini bir kere mesh etmek...
4. Ayakları iki topuklarıyla beraber bir defa yıkamak...

Yukarıda saydığımız abdest uzuvlarından kol, yüz ve ayakları en az birer kere yıkamak farzdır. Yıkama işini üçe çıkarmakla farzın yanında sünnet de îfa edilmiş olur.