21 Kasım 2008

''Mutluluğun sırrı''...

Toplanın, mutluluğun sırrını veriyorum! Bir kere şu ortaya çıktı: Para, mutluluk getirmiyor kardeşim! Modern dünya, sadece 'daha zenginlerin', 'daha az zenginlerden' biraz daha mesut olduğunu, bu saadetin de 'üstünlük' hissinden kaynaklandığını ve uzun sürmediğini keşfetti! Psikologlar 'mutluluk' konusuna takmış durumdalar. Temel ihtiyaçları karşılandığı sürece, daha fazla para ekstra bir mutluluk getirmiyor.Peki, kim, niye mutlu oluyor? Time dergisinin son sayısı, birçok bilim adamının bu konuda yaptığı araştırmalardan çıkan ilginç sonuçları konu alıyor. Mutluluk, bizim sandığımız etkenlerden çoğuyla hiç bağlantılı değil!Para? Hiç alakası yok!Eğitim? Hiç etkisi yok!Zekâ? Aynı şekilde!Gençlik? Bilakis! Yaşlıların hayattan gençlere göre daha çok zevk aldıkları ve depresyona daha az meyilli oldukları kanıtlanmış!Evlilik? Araştırmalara göre, evli insanlar bekârlara göre biraz daha mutlu olsa da, bunun sebebi zaten mutlu olmaya meyilli insanların evlilikleri daha kolay yürütmesiyle ilgili olabilir!Güneşli havalar? Hayır! Amerika'nın bol yağmurlu bölgelerinde yaşayanların Kaliforniyalı lara göre daha depresif olmadığı kanıtlanmış!O zaman insanları mutlu eden ne?Bulgulara göre dini inanç insanların mutluluğunu artıran önemli bir etkenmiş. İnanan insanlar zorluklara karşı daha kolay göğüs geriyor ve daha iyimser oluyorlarmış.Arkadaşlar, mutsuzluğa karşı müthiş bir ilaçmış! Ahbapları, dostları, aileleri ve çevreleriyle daha yakın ve sık ilişki kuran insanlar karamsarlıktan uzak kalmak için en etkili formülü bulmuşlar.Bu arada, mutlu olmak için bir grup psikoloğun kullandığı 'gün inşa etme' metodundan bahsetmek lazım. Denekler bir gün önce dakika dakika ne yaptıklarını hatırlayıp, bu aktivitenin onların açısından mutluluk düzeyini birden yediye kadar işaretliyorlar. Bu test 900 kişide uygulanıyor. Sonuçlar ilginç...En çok mutluluk veren aktiviteler, arkadaşlarla sosyalleşme, evde yatıp gevşeme, dua etme ve yemek yeme... Bunları spor yapma ve televizyon seyretme takip ediyor. Tuhaf ama 'çocuklarla ilgilenmek' listenin en altlarında, ev işinin bir sıra üstünde yer alıyor! Çoğu insanın hayatında mutluluğunun kaynağı olarak gördüğü çocukların, günlük hayatın mutsuzluk sebeplerinden biri olması ilginç! Demek ki, mutlu ettiğini sandığınız her şey mutlu etmiyor! Ancak, günlük hayatta insanı sinirlendiren, geren, mutsuz eden ufak tefek olaylar, hayatın genelinde mutluluk kaynağı olabilirmiş! Sürekli şikâyet ettiğiniz stresli işiniz, hayatınızın en önemli rengi olabilir örneğin. Psikologların bu konuyla ilgili edindiği farklı bir bulgu da: 'Sonların gücü'! Sözgelimi, sizi çok mutlu eden bir ilişki, son bir haftasında berbat kavgalar ve gözyaşı dolu bir ayrılıkla sonlanıyorsa, bütün hayatınız boyunca o ilişkiyi kötü hatırlıyorsunuz! Bu konu, kolonoskopi yaptıran bir grup insan üzerinde test edilmiş. Biliyorsunuz kolonoskopi, bağırsaklarla ilgili rahatsız edici, biraz acılı bir muayene metodu. Bir grup hastaya standart kolonoskopi yapılmış. Diğer grupta ise kolonoskopi aleti, mu ayeneden sonra 60 saniye hareketsiz bırakılmış. Hastalara acı veren bölüm aletin hareketleri olduğu için, uygulama 60 saniye daha uzun sürdüğü halde, muayenenin sonu 60 saniyelik acısız bir zaman dilimiyle bittiği için, ikinci gruptaki hastalar, uygulamayı, ilk gruba göre daha az rahatsız edici bulmuşlar! Peki, herkes mutlu olabilir mi? 1996'da yapılan bir araştırmaya göre, bir insanın hayatından memnun olması, yüzde 50 oranında genetik yapısına bağlı! Genler neşeli, rahat bir kişilik yapısını, stresle başa çıkma kapasitesini, depresyon ve endişeye mehili yönlendiriyor! Eğer bir insan genetik olarak mutluluğa meyilliyse, başına berbat şeyler de gelse, hatta kaza sonucu bir uzvunu bile kaybetse, zaman içinde, eski mutluluk seviyesine ya da ona yakın bir noktaya dönebiliyor! Bütün psikologların üzerinde fikir birliğine vardıkları üç mutluluk formülü var: Şükretmek, iyilik yapmak ve yaptığın işi sevip daha çok konsantre olmak! Şükretmek, hayattan duyduğun memnuniyeti ifade etmek, hatta bunu düzenli olarak yazmak ve söylemek, sadece insanın keyfini yerine getirmekle kalmıyor; Kaliforniya Üniversitesi'nin araştırmasına göre fiziksel sağlığı düzeltiyor, enerji seviyelerini yükseltiyor, acı ve yorgunluğu azaltıyor! İyilik yapmak, sözgelimi düzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komşuya yardım etmek, babaanneye mektup yazmak, mutluluk derecesini ani ve dramatik biçimde artırıyor! Ne para, ne aşk, ne güneş, nede gençlik yaptığınız işi sevip, o işe bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi severek vermek de, mutluluğun formüllerinden biri Marangoz, doktor olsanız da durum böyle. O kadar araştırma, kolonoskopide ekstra 60 saniyeye katlanan denekler (!), yazışmalar, toplantılar, istatistikler. .. Psikologlar yine bize anaokulunda öğretilenlerle kutsal kitaplarda yazılanları bulmuşlar: Mutlu olmak için çalış, iyilik yap, şükret!

Gülse Birsel
hadise deli oğlan


ATATÜRK'ÜN CAN DÜNDARA SİTEMİ


Utandım çocuk,Beni anlatan bir film yapmışsın çocuk.Kızgınım, utanç içindeyim.Sana değildir kızgınlığım,Filmdeki Mustafa'dan da utanmış değilim,Başaramamışım. Bundandır utancım.Komutam altında bu vatan için kanını akıtan Mehmetlerden utandım.Özgürlük demiştim çocuk, benim karakterimdir.İlim demiştim çocuk, tek yol göstericidir.Karanlıktan korkardı demişsin benim için.Korkardım evet.Bu ulusu boğmak üzere olan karanlıktan korktum.Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?Diktatör demişsin bir de.Hiç okumadın mı çocuk?Nerede benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?Anlatmadılar mı sana?Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken, ülkede hala padişahlık rejimi varken ve bütün kararları tek başıma verebilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk?Böyle diktatör olur mu? Ah be çocuğum.Neden, nasıl düşman ettiler seni bana?Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar.Belli iyi bir insansın. Çalışkansın, zekisin.Hacıları, hocaları anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum.Onlar hiç sevmedi beni.Yüzyıllardır süren iktidarlarını aldım ellerinden.Kara cüppeleri ile çöktükleri milletin ümüğünden çekip aldım hepsini.Sevmeyecekler beni elbette çocuk.Peki, sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?
Dedim ya çocuk sana değil kızgınlığım.Başaramamışım.Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, Bağımsız bir ulusun, onurlu bir bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu bunca konuşmamda.Yazık olmuş be çocuk.Onca vatan evladının kanına, onca ananın gözyaşına.Veremem ki şimdi hesabı çocuk, ne o gencecik bedenlere, ne gözü yaşlı annelere.Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan derlerse, bu nesiller miydi ölü evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin diye sorarlarsa ne derim ben onlara be çocuk?
Olmadı be çocuk olmadı...
Taner Yenidoğan // 6 Kasım 2008
Servet BASOL