19 Kasım 2008

BOPtan BOPa


ABDnin ürünü olan BOPun yani Büyük Ortadoğu Projesinin bizimle ilgili olan ayağını bilmeyen yok.Anadolunun doğu ve güneydoğusu, batıdan ayrılıp iki devlet oluşturulacak.Biri, yumuşak laik ama dört dörtlük demokratik, hem de İslami bir devlet olacak; yani Ilımlı İslam Türk Devleti.Öteki de kısaca Kürdistan.Bölünmenin nasıl olacağını Bushun iktidar döneminde çarşaf çarşaf yayımlanan yarı resmi haritalarda gördük.En son harita geçen günlerde ABD Kongresince dünya kamuoyuna sunuldu.Daha önce yayımlanan, Türkiyenin saydığımız bölgelerine ait tam 18 kentini içine alan bir Kürdistan haritası benzeri.Baba Bush, BOPu bu boyutta tanıtıp yaygınlaştıramamış tı. Ama oğul Bush bu işin hakkından geldi.Aslında George W. Bush, Batının yaklaşık 200 yıllık düşünü de gerçekleştirme yolunda yürümüş oluyordu.Günümüz BOPunun -özellikle bizim için düzenlenen bölümüne- bir benzerini 200 yıl önce Fransa da tasarlamıştı.Bu tasarıma, çağrışımla, Napolyon BOP da denebilir bir bakıma.Bu projeye göre, Osmanlı İmparatorluğu iki devlete bölünecektir. Biri Osmanlı Hanedanı yönetimindeki teokratik devlet ki, başkenti Bağdat olacaktır.Öteki ise İmparatorluğun, Avrupa kıtasındaki toprakları üzerinde kurulacaktır. Başkent olarak İstanbul seçilmiştir. Böylece Anadoluya da sarkan Hıristiyan bir devlet oluşturuluyor ve Fransanın korumasına bırakılıyordu.Oysa Napolyon, Osmanlı Padişahı 3. Selimin sıkı bir dostudur.Öyle ki Selim, Avrupa hükümdarları arasında padişah rütbesine denk rütbede olmak üzere yalnızca Napolyonun imparator olarak tanınmasını buyurmuştur.Ayrıca Napolyon, İtalyayı alınca Fransa, Osmanlının komşusu da oluvermiştir.Üstelik; Osmanlı ordusuna Fransa her türlü yardımı yapmaktadır. Yeni orduyu Fransız subayları yetiştirmekte, strateji öğretmektedir. Dolayısıyla Fransa stratejik bir ortak olarak da algılanmaktadı r.Proje uygulanamaz. Çünkü Napolyon Avrupada kasırga gibi estikten sonra çekilir.Ortadoğunun petrol kokusunu artık iyice duyan İngil-tere yeni BOPçu olarak sahne alır.Ve İngiliz BOPu ortaklarıyla birlikte Sevre varır. Ama bu sırada BOPun 20. yüzyıl dönemi için adımlar da atılır. Sevre göre Anadoluda kurulacak, Ermenistanın, Kürdistanın sınırlarını çizme onuru (!) dönemin ABD Başkanı Wilsona verilir.Ne var ki Mustafa Kemal, Wilsonun bu onuru yaşayıp, keyiflenmesine kesinlikle izin vermez. Anadolunun Ulusal Ant sınırları içinde yine Türkiyenin olmasını sağlar.Ama, 20. yüzyılın petrol kokulu BOPçusunun artık ABD olacağı da belli olur. Yüzyıl sonlarında ise bütünüyle ABD damgasını yiyen BOPun sınırları da oldukça genişler.21. yüzyılda Bushların BOPu doruklarda gezinir. Bu sırada Türkiye ABDnin stratejik ortağıdır. Ordusuna uzun süredir ABDnin yardım eli değmektedir. Irakı işgal eden ABD ile de komşu olmuştur. Dahası bugün Türkiyeyi yöneten iktidar ABDden icazet alarak işbaşı yapmıştır.Kısacası, Selim ve Napolyon yakınlığını anımsatır biçimde, Bushla Erdoğan, hatta Bayan Laura ile Emine Hanım sarmaş dolaştırlar.Ne ki bütün bunlara karşın Bush, atası Wilsonun düş-ünü gerçekleştirecektir. Onun tatmadığı keyfi tadacak, Anadoluya yayılan bir Kürdistanın sınırlarını çizip haritayı askerlerinin ceplerine koydurtacaktı r.Bu haritanın yukarıda dile getirdiğimiz son biçimi ise Obamanın önündedir.Kısaca söylersek Obama BOP gündemdedir.Seçim bildirgesinde bunu, Türkiye ile stratejik ortaklığın restore edilmesinden söz ederek bir bakıma belirtmiştir.Dünyamızın coşkuyla kucakladığı kara derili bu yeni İsası demek ki bizi de düşünmüş. Acaba bu son harita ile Kürdistan düşü için ayırdıkları kentimizin sayısını 15e mi indirecek dersiniz?Yoksa, Vanın Çavuştepe köylüleri boşuna mı 44 (!) kurbanla kutladılar Obama

MERİÇ VELİDEDEOĞLU
".·:*¨¨*:·.®UNAWAY.·: *¨¨*:·."
.

BİR KADINI AĞLATMAK



BİR KADINI AĞLATMAK

Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında.
Kadınlar her şeye ağlayabilir;
bir filme, bir şarkıya, bir yazıya...
En az erkekler kadar yani!


Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur.
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa,
ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.

Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan,
gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
-İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
Yutkunamaz, nefes alamaz;
çünkü o koca yumruk canını çok acıtır.
Gözleri buğulanır kadının sonra

Ağlamayacağım, der içinden.
Ama engel olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri
ve iğneler saplamaktadır..


Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın.
İnce ince süzülür yaşlar gözünden;
önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli...
Ve kadın ağlar; hem de çok!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın!


Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan
orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını,
kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın;
o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz,
ağlamak kadınları olgunlaştırır.


Her damla, daha çok kadın yapar kadınları.
Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan,

ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler.
Bilmediklerindendir böyle demeleri.


Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar,
o irini temizlerler yaralarındaki!
Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse;
iltihaba dönüşür yaraları.



Dönüşmemesi lazımdır oysa.
O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra.
Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler,
yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini.
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar,
o yüzden eninde sonunda öğrenirler;
kendilerine sarılmayı...

Çok ağlayan kadınlar,
bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları
evet ama olgunlaştıkça

o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.
Küçüldükçe değerini yitirir
ve işte o zaman kendilerine sarılıp,
yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...

İnsanlar soruyorlar çoğu zaman
neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
hepsi kariyer derdinde olan.
Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki,
o kadar çok ağladılar ki!
Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar,
o yüzden kendilerine sarılıyorlar.



Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi;
hem de hiçbir zaman!
Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.
E.. o zaman niye sarılsınlar ki!

Niye sarılalım ki!


Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa
bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki,

gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.



O da kim,
ne diye sormayın artık.
Çok ağlayan kadınlar,
eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

".·:*¨¨*:·.®UNAWAY.·: *¨¨*:·."