11 Aralık 2011

DİZ PROTEZİ


10.10.2011 Tarihinde sol dizimde dayanılmaz şekilde ağrılar ve sancılar olmaya başladı. Kendi kendime uzman bir ortopedi doktoruna görünmem gerekir diye düşündüm. Araştırmalarım sonucunda İskenderun Devlet Hastanesi ortopedi servisinde görevli olan Dr. Serhat Göndiken beye görünmekte karar kıldım.

İlk olarak bir gün önceden 182 ''Merkezi Hastane Randevu Sistemi '' numarasını arayıp kendime randevumu aldım, ilk gün kontrolünde
__doktor ; filme bakmadan birşey diyemem dedi. hemen Rotgen' havele etti . hemen rotgenden kaydımı yaptırdım ve sırası gelince rotgen filmini çektirdim. Öğlenden sonra filmi aldım ve polikiniklere gelip doktorda sıramı beklemeye başladım, saat 15:15 de sıra geldi,

__doktor: dizde aşırı sorun var kıkırdak doku fena zarar görmüş dedi..Seni ''Emar''a göndereyim ayrıntılı bir fikir edinelim dedi.
Hemen Emardan randevu gününü almaya gittim (Emar filmini çektirmek öyyle -kolay değil, bir hafta önce sıra alacaksın, filmi çektirip bir haftada onu beklayacaksin anlayacağınız en az 10_15 gününüzü alıyor. Zaten bendede hiç şans yok daha ilk kayıta ardığımızda Emar cihazı bozulmuş. Hemşire ve görevliler ne zamana yapılır? sorusuna bile belirli gün bile vermiyorlar . Telefon açıp öğrenebilirsiniz e gelip randevuyu alabilirsiniz dediler.

10 Eylül 2011

Et hakkında bilmeniz gereken 25 şey


Et hakkında bilmeniz gereken 25 şey!
 Kasaptan et almak futbol maçı gibidir ve kazanan genellikle kasap olur. Neyse ki artık Özgür Şef var! Onun taktikleriyle etin en iyisi alıp, yemeğin en lezizini yiyeceksiniz Sizlerle öyle bir konunun içine dalıyoruz ki, bu yazı dizisinin sonu geldiğinde hepiniz kendinizi kasabınızla kavga ederken bulacaksınız ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Artık alışveriş ve yemek alışkanlıklarınızı değiştirme zamanı geldi. Size şimdi başucu bilgileri vereceğim. Eşiniz ya da çocuklar gazeteyi ele geçirmeden hemen kesip, buzdolabınıza asın! Merak etmeyin, teknik direktörünüz Özgür Şef ve artık maç kaybetmek yok! En önemlisi, kasaba girdiğinizde hangi yemeği yapacağınıza karar vermiş olmanızdır. Aksi halde kasap elindeki fazla etleri verebilmek için türlü numaralar yapar. İşte et hakkında bilmeniz gereken 25 önemli detay. Önce ızgaralık et seçiminden başlayalım: 1- Seçiminiz dana ise, et hayvanın sırt k ısmından olmalı. Kasabınıza ukalalık edebilmek için şu kelimeleri ezberleyin: ‘Antrikot, kontrfile, bonfile’. Bunlar hayvanın en az hareket eden kısımlarıdır ve yumuşaktır. 2- Taze et, bilinenin aksine serttir ve kesinlikle dinlenmiş olmalıdır. 3- Etin rengi biraz koyu olabilir fakat mor olmamalıdır. Mor renkli etlerden uzak durun. Ya küspe yemiş değersiz bir hayvanın etidir ya da kasabınız o ete su enjekte etmiştir. 4- Etin duruşu toplu olmalı, kendini salmış olmamalı. Eğer et pelte gibi yayılmışsa içine su enjekte edilmiştir. 5- Etin üzerindeki yağ dokusu ince ve sık olmalı. Sakın et yağlı diye kaçmayın çünkü yağ zerrecikleri demek lezzet demek. Bunlara ‘yazı’ denir ki, kasabınıza, “Bana şuradaki yazılı antri- kotu verin” derseniz, kasabınız sizden çekinecek ve en iyi eti size vermeye çalışacaktır. 6- İçinde küçük yağ hücreleri (yazı) oluşmuş etler, genelde merada beslenen doğal hayvanlardan elde edilmiştir. Bol omega-3 iç erdiği için ne bu yağlar ne de bu hayvanın sütünden yapılan tereyağı zararlıdır. 7- Kıymayı gözünüzün önünde çektirin ve kasabınıza “Önce aynasını al usta” deyin. Ayna, kıyma makinesinin ağız kısmıdır, daha önce nasıl bir kıyma çekildiğini bilemezsiniz. 8- Kasabınızı dikkatle izleyin. Eline dövme demirini alıp etlere vurmaya kalkıştığı anda çanta, semsiye gibi maddelerle kafasına vurmak suretiyle bu eylemi engelleyin! Şaka bir yana etinizi asla dövdürmeyin. 9- İyi pişmiş seviyorsanız eti ince kestirin, üstüne kekik, tuz attırmayın. 10- Tencere ve güveç yemeklerinde sırt eti şart değil, pahalıdır çünkü. Dana (Tranç diye isteyin) ya da kuzu but iyi sonuç verir. Dana budundan çıkan ‘nuar’ kullanmayın. Bence en lezzetsiz bölgedir. Sadece fırında soslu rosto yaparsanız lezzetli olur. 11- Haşlama yemeklerinde, incik kemiği mükemmel sonuç verir. Çünkü incik kemiği hayvanın hayatı boyunca bütün ağrılığını taşıyan bölge olduğundan kaslı bi r yapıya sahiptir ve en yoğun ilik burada vardır. İlik ise, hem lezzet verir hem de sosu koyulaştırır. 12- Fırın yemeklerinde, dana budundan çıkan ‘nuar’ı tercih edebiliriz. Kuzu etinde ise ön kol ya da budu bütün kemikli olarak pişirmeliyiz. Önümüzdeki günlerde vereceğim mükemmel tandır tarifini kaçırmayın. 13- Kasabınızı iyi seçin. Hem sağlığımızla hem cebimizle oynamaya hazır birçok hokkabaz var. Kıymaya tavuk taşlığı katarlar. Dikkat ‘salmonella’ riski vardır. 14- Sosis ve salamlarda ‘yüzde 100 dana eti’ yazar. Ama bu dana yağı da olabilir. Sosislerin önce fiyatına bakın sonra rengine. Tütsülenmiş sosis kahverengine yakındır. Pembeye ve kırmızıya çalan bir renkte olmamalı. Türkiye’de gerçek sosis üretimi yok, hemen hemen tamamı yapay ürün. 15- Çoğu firma ve kasap, kıymanın maliyetini düşürmek için içine yüzde 50 oranında soya kıyması koyar. Bu kıyma protein yönünden çok zayıftır. Üstelik soya kıyması GDO’lu ürünlerin başınd a gelir. Soya katkılı hazır köfteler doğal değildir, lastik gibidir ve pişirince dışı kurur ve sahte lezzet artırıcılar içerir. 16- Hazır kıymalar da içine hindi kıyması karıştırılarak çoğaltılır. Bu kıymaların görüntüsü normal kıymadan daha parlak ve yağsızdır. Dikkat edin! Hindi ve tavuk, kıyma makinesinden geçtikten hemen sonra bakteri üretmeye başlar. 17- Dünyanın en iyi ırkı Trakya kıvırcığıdır yani kuyruksuz kuzu. Eti çok lezzetlidir çünkü kuzunun yağı kuyruğuna değil tüm vucuduna yayılır. Bu sayede et fazla su tutar ve tabii ki daha lezzetli olur. 18- Çok büyük et almayın. But kısmını alın. Kemikli ağırlığı 2 – 3 kilo arasında olmalı. 19- Kıvırcık kuzuda kuyruk kesilmez ve küçük bir parça olarak orada görebilirsiniz. Kuyruklu kuzuda ise genelde sizi kandırmak için tüm kuyruğu keserler. 20- Kuzu etinin kokusunu marine ederek giderebiliriz. Eti kemiksiz parçalara ayırıp (1 kilo için) 3 diş sarımsağı ezin, 1 su bardağı süt, 1/2 çay bardağı zeytinyağı, 2 dal biberiye ve 2 dal taze kekik içinde bir gün bekletin. Hayatınızda yediğiniz en iyi et bu olacak! 21- Izgara için danada olduğu gibi yine sırt etini tercih edin. İşte size havalı bir kelime; ‘karski’. Kuzunun kontrfilesi ve bonflesinin olduğu kesimdir ki, en değerli parçadır. Kasaplar bu parçaları, hep işi bilenlere tezgah altından satar. Kasabınıza, “Yıllardır benden sakladığın karskileri istiyorum, akşam mangal var” deyin. 22- Evinizde döküm tavanız varsa, hemen ocağa koyun ve yağ sürmeden iyice ısıtın. Ete, biraz tuz, çok az şekerle masaj yapın ve saf zeytinyağı (Bunun dışındaki tüm yağlar omega-3 asitlerini öldürür) sürerek tavaya atın. Et inceyse her yanını ikişer dakika pişirip tavadan alın ve bekletmeden servis yapın ki suyu kaçmasın. 23- Tencere yemeklerinde ise kuşbaşı doğradığınız etleri yavaş yavaş pişirin ve tuzunu yemek piştikten sonra ilave edin. Pişirirken kullanacağımız tencere fırına giren bir tür olursa (güveç veya döküm) daha iyi sonuç alırsınız. Her tarafından eşit ısı alarak yavaş pişer. Aradınız, taradınız iyi et bulamadınız. Elinizdekiyle idare etmek zorunda kalırsanız işte size önerilerim: 24- Etimizi ince dilimleteceğiz. Sonra süt, soğan suyu, şarap, zeytinyağı gibi asitli maddelerle terbiye edeceğiz. Bunun için; 2 soğanı rendeleyip suyunu sıkın, yarım bardak süt ve zeytinyağı ekleyip bir gün bekletin. Sonra da anlattığım yöntemle pişirin. Sonuç mükemmel! 25- Bir vakum poşetine piyaz (ince uzun doğranmış) 1 soğan, 1 çay bardağı soğan suyu, 2 dal biberiye ve etleri içine koyup vakumlatın. Buzdolabında en az bir gün bekletin, sonra aynı pişirme işlemini uygulayın. Hayatınız değişecek! --

05 Ağustos 2011

Tatışmanın Kuralları



Bir çok çiftin sıkıntısı, tartışmayı becerememek. Hatta konuşamamak. Her
fikir ayrılığında, konuşmanın kavgayla bitmesi. Evet, bu ciddi bir mesele.
İşte sırf bu sebeple, seanslarımda öncelikle doğru iletişim dilini anlatmaya
çalışıyorum.*


*Hayat bu. Her zaman meselelerimiz olacak. Fikir ayrılıkları yaşayacağız.
Doğru iletişim dilini kullanabiliyorsak, kavga etmeden tartışmayı
başarabiliyorsak, mesele yok. Ne güzel. Sıkıntıları medeni bir şekilde
aşabiliriz demektir.*


*Ancak her çiftin tartışma ile ilgisi algısı farklı. Bu sebeple konu
başlıklarını belirlemekte fayda var;*
*·En seviyeli tartışma; eşinizle yaptığınız olmalı *


*Öncelikle yabancı insanlara "ayıp etmemek" üzerine kurulu bir mantık
yapımız var. En çok anlayışı en yakınımızdan bekleriz, öfkemizi en rahat ona
sarf ederiz. Elbette beklentilerin yüksekliğinden de kaynaklanıyor bu
rahatlık. Oysa, en "ayıp" etmeyeceğimiz insan eşimiz olmalı. Evet,
tartışabiliriz. Sonunda anlaşırız ya da anlaşamayız. Ancak her halükarda
kelimelerimizi itinayla seçmeliyiz. Bugün öfkeyle söylenebilecek tek bir
kötü kelime, yarının güzel anlarını sunileştirir. Bu gün kontrolsüzce çıkan
bir söz , yarın içinizden gelerek sarf ettiğiniz bir sevgi sözcüğünü
gölgeleyecektir.*
*· Tartışmak kötü değildir;*


*Tartışmak yanlış ya da kötü değildir. Seviyeli bir tartışmanın lüzumlu
olduğunu bile söyleyebiliriz. Tartışmanın çok yanlış ve zarar verici
olduğunu düşündükleri için , sırf tartışmamak uğruna, bir çok sorunun üstünü
örten, bir çok sıkıntıyı içinde biriktiren çiftler var. Sonunda bakıyorlar
ki, evet, hiç tartışmamışlar. Ama tutku da, beklentiler de bitmiş gitmiş. Oysa
dozunda ve seviyeli tartışmalarla deşarj edebilecekleri negatif enerji,
birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlayabilirdi. Küçük sarsıntıları
engellemek, kocaman bir depreme sebep olabiliyor.*
*· Sık sık, farklı konularda tartışmanın tehlikesi;*


*Bizi zorlayan, çoğu zaman ortak bir karar gerektiren ancak üzerinde mutabık
kalmayı başaramadığımız konu veya konular olabilir. Karar verene kadar
sıklıkla üzerinde konuşabilir, zamana yayabiliriz. Ancak, somut problemler
olmadığı halde, sık sık gündelik konularda anlaşmazlık yaşayan çiftler, kısa
dönemde bunu ilişkinin kimliği haline getiriler. Tanımlarken "incir
çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle " diye açıkladığımız durumlarla ilgili
sık tartışmalar, ilişkiyi yorar ve agresif kimlikler üretir.*
*· Asla üçüncü kişilerin yanında tartışma;*


*İnsan egosu kırıldığında, saldırganlaşır. İkili tartışmalarda kolayca
telafi edilebilecek eleştirilerin algısı, üçüncü kişilerin yanında hep daha
ağır olur. Başkalarının yanında tartışmak ilişkiye kalıcı hasarlar
verebileceği gibi, gelebilecek objektif olmayan yorumlar haksız
"haklılık"ları alevlendirebilir.*
*· Tartışmalarda tek konuya odaklanmak;*


*Yapılan en büyük hatalardan biri tartışmalarda mevcut sorunun içine başka
konuları da karıştırmaktır. Eleştirilere verilen "sen de bunu yapıyorsun"
yada "geçen hafta da bunu yapmıştın "gibi karşılaştırmalar konuyu
çözümsüzlüğe iter ve ana konudan uzaklaştırır. Sonuç sadece bir çok ayrı
konuda sarf edilen karmakarışık cümlelerle dolu bir kavgaya döner.*
*· Tartışma kavgaya döndüğünde durmayı başarabilmek;*


*Tartışma alevlenip , gerilim arttığında durmak zordur. Oysa hepimiz tecrübe
etmişizdir ki, tartışma kavgaya dönüştüğünde hiçbir mesele çözülmez. Ya pes
edilir ve gerginlik uzamasın diye alttan alınır ya da hiç de çözüm olmayacak
küslükler başlar. Gerilim arttığında durup, konuyu daha sakin bir zamanda
tartışmak üzere erteleyebilmek bir meziyettir.*
*· Haklılığın önemi yok;*


*Unutmayın ki mahkemede değilsiniz. Tartışmayı kazanmak, haklı çıkmak gibi
mefhumları kafanızdan silin, atın. Önemli olan her iki tarafı da huzurlu
kılacak bir çözüm bulmaktır. Tartışmalarda haklı çıkmak mutluluk
getirmeyecek, sevdiğiniz insanın yüzü gülmediğinde huzur
duymayacaksınız.Önemli olan haklı olmak değil, mutlu olmaktır.
*


Evlilik Danışmanı Yeşim Varol Şen

25 Nisan 2011

Eşim olma, karım ol!



Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin. “Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.
Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler?
Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de…
İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir?
Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden?
Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir.
Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir.
Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler.
Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam.
Kar gibi pak ve masum olmalı kadın.
Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın.
Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.
Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…

(¯`·.Yakamoz_ileti.·´¯)

20 Nisan 2011

Sağlıklı Kemik Gelişimi İçin Yeterli Kalsiyum




  • Kalsiyumun en önemli işlevi kemik ve dişlerin gelişimi ve sağlığın korunmasıdır. Tüm vücut kalsiyumunun (yaklaşık 1200 g) %99.9'u kemikte depolanmıştır.

    Kalsiyum gereksinimi hayatın her devresinde farklıdır.

    Hızlı büyümenin olduğu devrelerde;
    Gebelikte,
    Emziklilikte kalsiyum gereksinimi artar.
    Ancak her yaş döneminde yeterli miktarda kalsiyum alımına özen gösterilmelidir. Özellikle ergenlik döneminde yeterli kalsiyum alımı, kemik kitlesinin gelişimini, yetişkinlerde kemik kitlesinin korunmasını, postmenopozal dönemde kemik dokusu kaybının yavaşlatılmasını sağlar. Daha ileri yaşlarda ise kayıpları karşılamak ve kalsiyum homeostazisini sağlamak amacıyla iskelet kalsiyumunun kaybedilmesini önlemek gerekir.

    Kalsiyum kaynakları belirlenirken emilmeyi etkileyen etmenlerin de birlikte düşünülmesi gerekir. Kalsiyumun yüksek miktarda tek doz olarak alınması emilim oranını azaltabilir. Düşük dozlarda değişik zamanlarda alınması ise emilimin daha iyi olmasını sağlıyabilir. Bu nedenle kalsiyumu ilaç olarak almak yerine süt, yoğurt olarak her öğünde almak daha iyidir.

    Özellikle çocukluk ve gençlikte süt içimi sadece büyüme için değil, genetik sınırlar içinde kemik kitlesinin en yüksek düzeye çıkması, yaşlılıkta kemik kayıplarının en aza indirilerek kemik sağlığını koruması için de yararlıdır.

    Kalsiyum yetersizliği

    Çocuklar ve gençler üzerinde yapılan araştırma sonuçları kalsiyumun en iyi kaynağı olan süt ve türevlerinin çok az tüketildiğini göstermektedir.

    Kalsiyumun diğer kaynakları olan pekmez, susam, fındık, fıstık ve benzeri, yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller ve kurutulmuş meyvelerin tüketim düzeyi de genelde çok düşüktür. Araştırma kapsamına alınan bireylerin ortalama kalsiyum tüketim düzeyleri önerilen günlük tüketim düzeyleri karşılaştırıldığında, 1-3 yaş grubu çocuklarda kalsiyum gereksinimlerinin ortalama %50-65 oranında karşılanabildiği belirlenmiştir.

    Bu oran 4-9 yaş grubu çocuklarda ortalama %60’a ulaşmaktadır. Daha büyük yaş gruplarında kalsiyum yönünden bireylerin önerilenin ortalama %50’sini bile alamadıkları belirlenmiştir. Bu da kalsiyum yönünden yetersiz beslenildiğine işaret etmektedir.

    Yetersizlik durumu; diş çürükleri, raşitizm, osteomalasi ve osteoporoz hastalıkları için risk etmenidir. Yaş ile birlikte osteoporoz riski artar. Yetmiş yaşındaki tüm kadınların %30-40’ı osteoporozu gösteren en azından bir kırığa sahiptir. Bu yüzde, yaşamlarının ileriki döneminde kemik hastalığı gelişen erkeklerde bile artmaya devam etmektedir. Ayrıca; özellikle çocuklarda yetersiz kalsiyum alımı büyümeyi de etkileyebilir. Ağır yetersizlik durumunda yetişkinlikte erişebilecekleri maksimum boya ulaşamazlar.

    Bu nedenle çocuklarımızın hergün 3 porsiyon süt ve süt ürünü tükettiklerinden emin olalım.



    Dyt. Füsun Atayata

10 Nisan 2011

Kucağa Oturmamızın Hazin Hikayesi

4 Nisan 2011 Türk-Amerikan ilişkilerinde dönüm noktaları olmuştur. Bunlardan biri de bir ziyarettir. Nasıl mı? Bakın; 1 Nisan 1946 günü: Missouri Zırhlısı Cebelitarık boğazını geçerek Akdeniz’e girdi. Akdeniz’de savaş bitmişti. Amerikan Savaş Donanmasının ünlü gemisi Missouri, Japon denizlerindeki görevini bitirmiş, yeni bir göreve başlamıştı. Yeni görevi: ABD’de ölen Türkiye Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini Türkiye’ye taşımaktır. Bu olağanüstü bir görevdir. Büyükelçinin cenazesine gösterilmesi gereken saygının sınırlarını oldukça aşıyordu. Zırhlının Kaptanı Rascol H. Hillenkolt, ABD Başkanı Truman’ın özel temsilcisi Alexander Weddel, kaptan köşkünden Akdeniz’i seyrediyordu. Missouri, Akdeniz’de hiçbir limana uğramadan hızla Ege sularına girdi. Büyükelçi Münir Ertegün’ün cenazesi büyük bir işi başarmıştı. Kendisinin hayattayken böyle bir başarıya ulaşıp ulaşmak istemediği pek belli değildi. Ancak İkinci Dünya Savaşından sonra ki ABD’nin Orta Doğu politikasında az bulunur bir bahane olmak özelliğini kazanmıştı. Türkiye; İsmet İnönü nün Cumhurbaşkanlığında, Washington da ölen Büyükelçisinin naaşını değil, Orta Doğuda at koşturmaya gelen bir Amerikayı karşılamaya hazırlanıyordu.



Missouri; Ege sularını yararken, İstanbul da yol kenarlarındaki bütün evler, bütün dükkanlar boyanıyordu. G...evler doktorların gözetiminde sağlık taramasından geçiriliyor, tramvaylar, otobüsler, taksiler yıkanıyordu. Dostlara incelik olsun diye; Amerikan askerlerinden para alınmayacağı gazetelerde duyuruluyordu. İstanbul’un hem Valisi, hem Belediye Başkanı Lütfi Kırdar Taksim Belediye gazinosunda vereceği şöleni durdurmak zorunda kaldı. Çünkü Amerikalı dostları için gazino yeterli büyüklükte değildi. Ankara’dan gelen emir kesindi, Dolmabahçe Sarayı açılacaktı.(Atatürk’ün ölümünden sonra ilk aziz hatıratı da böylece Amerikalılara çiğnettirildi.). Esnafa; para vermek istemeyen askerleri zorlamamalarını masrafların Hükümetçe karşılanacağı bildirildi. Yoksul mahallelerin elektriklerinden kısıntı yapılarak; Taksim Alanına kocaman ampullerle aydınlatılan Missouri resmi yapılarak Wellcome Missouri asıldı, aynı mahya Kızkulesi’ne de yapıldı. Artık hoşgeldin ABD hazırlıkları tamamdı. 5 Nisan 1946 cuma sabahı Missouri Savaş Gemisi Dolmabahçe Sarayının önüne demir attı. Sanki İstanbul’u işgal eden düşman donanması hiç İstanbul’dan ayrılmamış gibiydi. Büyükelçinin ölümü nedeniyle yaslı bir gün olması gerekirken, ortalık bayram yerine döndürülmüştü. Tüm bu hengamede Büyükelçinin cenazesi gemiden indirilip, hızla uzaklaştırıldı. ABD Başkanı Truman’ın temsilcisi Alexander Weddel ve yardımcıları Dolmabahçe Sarayında ağırlanıp yatırıldı. Ertesi gün Ankara ya törenle uğurlandı. Bu ara İstanbul sokaklarında halk büyük bir şaşkınlık içinde, başıboş ve sarhoş dolaşan Amerikan askerlerine baka kalmıştı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Hükümetin emriyle, barlar, kulüpler, lokantalar ve tüm işyerleri; sarhoş ABD Askerlerini ağırlamak için ellerinden geleni yapıyor. Sarhoş ABD askerleri güpegündüz kadınlara, genç kızlara sarkıntılık ediyor ancak hükümetten alınan emir gereği kesinlikle misafir askerlere dokunulmuyordu. İki gün içinde İstanbul büyük şaşkınlık ve yangın yerine dönmüştü. Gelenler dost muydu, düşman mı?.. Hükümet, basın onlardan yana idi. Bir avuç aydın karşı koymaya çalıştığında Vatan Haini damgasını yiyordu. Bu arada Türkiye de bir efsane haline gelen Yavuz Zırhlısı, getirilip Missouri Savaş Gemisinin yanına konuldu. Türk Halkının beyninde koca YAVUZ birdenbire, Missouri nin yanında küçücük kalmıştı. Sanki Bebelere adı verilen, Türkülerin kahramanı YAVUZ artık o eski YAVUZ değildi. Alexander Weddel, Ankara da Devlet Başkanı gibi karşılandı. Milli Şef İsmet İnönü Çankaya Köşkünde ağırladığı misafirinin bütün isteklerinin yerine getirilmesi için, Türk-Amerikan Dostluğu için gerekenin yapılacağını Türk Halkına duyurdu. Artık bu yeni dostluğun adı Demokrasi idi. O günün büyük gazeteleri Vatan ve Cumhuriyet Gazetelerinde boy boy manşetlerle Demokrasi, Özgürlük anlatma yarışına girdiler. Çünkü onlara göre Halkın çoğunluğu Demokrasinin ne olduğunu bilmiyordu. Büyük kentlerden köylere gidene kadar Demokrasi artık Demirkrat olup çıkmıştı. Ve 9 Nisan 1946 günü Dolmabahçe Sarayı önüne demirlettirilerek başlatılan TÜRK-ABD Dostluğu’nun abidesi Missouri Savaş Gemisi; arkasında biraz frengi, biraz Amerikan sigarası, biraz dolar, biraz demokrasi, biraz özgürlük bırakarak İstanbul’dan ayrıldı! Sonrası mı?.....Sonrası.... aslaaaaaa geçmişe mazi denilemez. Çünkü geçmiş geleceğin aynasıdır. Ve işte bugünler !

08 Nisan 2011

SAKIN KİMSE İÇİN DEĞİŞME:))).





Kimseyi değiştiremezsin hayatta. Ve kimse için de değişmemelisin. Kimliğini kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir. İstemediğin sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin. Çünkü gün gelir verecek hiçbir şeyin kalmaz . Her şeyi sen istediğin için yapacaksın,başkası senden istediği için değil. Ve sen,sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır."





Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle. Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil. Herkesin gidebileceği bir yol vardır. Sen yeter ki yanında yer almayı bil. Ne sen kimse için mecburi istikametsin,ne de bir başkası senin için... Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata. Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında,zorlama kendini. Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla, Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel... Ve unutma aynı dili konuşanlar değil,aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir...





"Sen yine olduğun gibi kal, benim için sakın değişme.." Işıkla Kal Ve Sakın Değişme Onlar Seni Değiştirmek İsteselerde... ;)





°¨¨°º”°¨¨°(_.·´¯`·«¤°RUNAWAY°¤»·´¯`·._)°¨¨°º”°¨¨°



Seviyorum Deme Sakın Bana...



Hep böylemi bakar gözlerinin içi senin? Hep böyle mi sevdiğini söylersin bana İçinde bir yerlerde uçan martılar Gözlerinde bilmediğim pırıltılarla, Seni seviyorum Deme bana!... İçim bir tuhaf oluyor Dokunmak istiyorum ellerine sonra, Büyüttüğün kuşlara ekmek atmak birde Güle oynaya!





2fb73fee88cda9916893f020e7fcb884_1270884031.jpg Seni seviyorum Deme işte bana... Alıp başımı gitmek istiyorum, Çok uzaklara!... Ya da senin yanına Gelsene hadi, Al beni buralardan... Bırakma bir başına Acıyor bir yerlerim sen olmayınca Seni seviyorum Deme bana... Unutuyorum kanatsız olduğumu, Melekler gibi uçmak istiyorum sonra




Tarifsiz boşluklar var, Tarifsiz korkular Sen yine sevdiğini söyleme bana... Sarılma öyle hemen ... Ellerim üşüyormuş Kaç yazar?... Ödünç istemem ellerini... Sıcak elleri bırakmak zordur bilirim..... En iyisi al bendeki emaneti GÖKKUŞAĞININ Sekizinci rengi olma hayallerini Seni seviyorum Deme bana... Gitmek istemiyorum sonra... Oysa biliyorsun Gitmem gerektiğini İlk ben söylemiştim! Gözyaşlarım burnumda Seni Seviyorum Deme Bana...



°¨¨°º”°¨¨°(_.·´¯`·«¤°RUNAWAY°¤»·´¯`·._)°¨¨°º”°¨¨°


07 Nisan 2011

Biraz değiştim:)))))))))))).


Ortala

Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…

Değiştim…
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil…

Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim…
Sorun değil…

Elbet Alışırım…
Biraz alıştım.
Her şey kadar, her kez kadar, sen kadar…
Alıştım!
Varlığını istemediğim tüm eksik yanları
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum…
Bir yanım bırak diyor bir yanıma
Kesin değil! Henüz tanıştık…
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…

Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha
Samimi değil…
Bir hayli kırıldım…
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…

Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım…
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım!..
Maziye hiç değil, âna kırgınım
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa…
İyi değilim.
Galiba yoruldum…
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…

Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık
Ki Seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!..

Toprağa bakan yanım senden zate ayrı
Sana bakan yanımsa toprakla aynı
Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin!

Gözlerim yorgun…
Dudaklarım, dudaklarım hissiz…
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır…
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz
Söyleyemediklerini söylesende şimdi
Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır!
İsteyerek değil…
Çok çalıştım

Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Daha öncede gitmiştim…
Çok çalıştım…
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için
Çok çalıştım…

Daha öncede gitmiştim…
Kendi isteğimle…
Anladım ki daha önce sevmemiştim!

Çok çalıştım inan
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye
Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya
Ve alışmaya kendime…
Bu göz gözü görmez dumanlı halime
Çok alışmaya çalıştım hem de…

Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da
Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala
Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da

Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor
An be an çöküyor, insanın içindeki güç
Işığı sönüyor…
Beyaza dönüyor rengi git gide
Hissizleşiyor…

Ne yormak istedim Seni,
Ne de yormak kendimi
Çok çalıştım
Gitmeye de kalmaya da…
İkisi de aynı acı, ikisi de rezil
Daha öncede gitmiştim
Ama böyle kalarak değil
Böyle kalarak değil

Can YÜCEL



Özlediğim kadar Sen’sin..
Sevdiğim kadar Ben’sin..
Unutma;
Zorsa Başarırım...
İmkansızsa Biraz Zaman Alır...))

SEVGİYLE KALIN
-RÜYA-

01 Nisan 2011

''Sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi

Google
Fuzuli'ye sormuşlar: ''Sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi?'', ''Sevmek; çünkü sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın.'' demiş.

Peki; Sizce sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi? ""Sessizlik"" en asil cevaptır İçinde sadece saygı vardır çünkü... Kendine saygı...hayata saygı...insana saygı... Bu yüzdendir suskunluğum...)))

Evet sevmek mi sevilmek mi? Hangisini içimize sindirmişizdir hayatımızda? Bazen sevilmek için sızlanıp durur,başkalarına adarız hayatımızı..O'nsuz olmaz deriz,yaşamak işkence gibi gelir. Acaba bu bizim sevme güdümüzden mi kaynaklanır? Nasıl demeyin.Düşünün; hep birşeylere ait hissederiz kendimizi.Hep birisinin yüreğini liman kabul ederiz.Aslında bu ihtiyaç tamamen yine kendi "mutluluğumuz" içindir.Yani ilk önce kendimizin mutluluğunu önemseriz.İnsanoğluyuz elbet..

Mesela birisini deli gibi severiz.Hakikaten deli gibidir içimizdeki duygular.Şizofreni şekilde bağlarız kendimizi.Benim olmalı deriz.Ama O'nun bizimle mutlu olacağı ne malum? Ya O'nun içindeki sevgi nehri bize mi akar?

Eğer zaten beraber değilseniz akmıyordur.Yani o sizi ya sevmiyordur ya da sizin O'nu sevdiğiniz kadar coşkulu değildir.O'nun kalbi başkasındadır belkide..He bu da bizim hiç mi hiç umrumuzda olmaz.Varsa yoksa bizi sevsindir.O'nun duygusu düşüncesi umrumuzda değildir.Gözümüz bunu göremeyecek kadar körleşmiş,mantığımız bu konuda körelmiştir. Yani demem o ki,biz sadece severiz.Ve sevilmeyi kendimizde en büyük hak olarak görürüz karşımızdaki kişi tarafından. Nazım Usta der ya Tahirle Zühre Meselesi'nde: "Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

" Bundan daha güzel açıklanabilir miydi bilemem.Doğru..Elmayı seviyorsun diye elmanın seni sevmesi şart olmamalı.Sen O'nu severken karşılık beklememelisin.Çünkü bu senin gönlündür.Ve severken O'nun kalbinden izin almamışsındır.İzin almakla zaten olmayacağı için bu iş,O'nun da seni;senin kadar sevmesini bekleyemezsin.O seni sevmesin bırak sen sev..Varsın O'nun başka bir sevdiği olsun..Olsun yahu! Sevmek O'nunda hakkı..Ve bu O'nun meselesi.Sen kendi meselene bak.Sevmeyen yürekler bir taştan farksızdır.Sen taş olma.Ama başkasını da zorlama.

Sevmek gönül işidir.Sevebilmek hemde karşılık beklemeden en güzel yürek işidir. .

Yüreğinizi sevmelere kapamayın..Sevin..Sevdikçe büyür yürekler..Sevdikçe bir çiçeği, bir meyveyi ve tabii ki bir sevgiliyi...:)))

Konuşacaksan öyle bir konuş ki, inanayım. Ağlatacaksan öyle bir ağlat ki, susmayayım. Gideceksen öyle bir git ki, ölümüne unutamayayım. "Ama seveceksen öyle bir sev ki; konuşsanda, gitsende, ağlatsanda seni yüreğimde yaşatayım"... Can Yücel

Bahçenin birinde güneşe sevdalı bir Gündöndü yaşarmış Onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir Sarmaşık . gündöndü nün gövdesine sımsıkı sarılır.yüzünü ona dönsün onu sevsin diye umutla beklermiş Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevda ile göğe çevirip hayran hayran güneşe seyredermiş. Sarmaşıkcık çaresiz daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye. Ama nafile ,gündöndünün aklı güneşte. Akşam olup da güneş battığında ,sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker içine kapanır kalırmış üzüntüden Sarmaşık daha sıkı daha sıkı yapışırmış o zaman Gel gelelim sabah olduğunda gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini,güneşle gündöndünün arasına giremeyeceğini bir daha anlamış. Ama bir sabah minik Sarmaşık uyanınca ne görsün İlk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil kendine dönük. Sevinçten az kalsın çığlık atacakmış ki,gündöndüsü öldüğünü anlamış . Çünkü sarmaşık sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça ,yavaş yavaş onu boğduğunu öldürdüğünü hiç fark etmemiş. Gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir şey kalmamış Zamanla oda sararıp solmuş Sonra çiftçinin biri gelmiş ikisini de bir kenara koparıp fırlatmış..>

Kendimiz için birşeyler yaptığımızı düşünürken,karşımızdakinin ne hissettiğinin farkında olamayız.Bu hikaye bunun için en güzel örnek..:))))



Özlediğim kadar Sen’sin..

Sevdiğim kadar Ben’sin..

Unutma;

SeVmeK İçİn "YüReK", SürDüRmEk İçİn "EmEk" GeReK...

Dolayısıyla..... Ben......Zorsa Başarırım...bilirsin!!!

İmkansızsa Biraz Zaman Alır...))

SEVGİYLE KALIN

14 Mart 2011

Torba Kanun’un Getirdikleri

Vergi ve sigorta primi başta olmak üzere, devlete olan borçlar yeniden yapılandırılıyor.
6, 9, 12 ve 18 taksitte ve iki ayda bir ödeme imkanı veriliyor. Buna göre vade 36 aya kadar uzuyor. Çalışan emeklilerin destek primi borçları da yapılandırılıyor. SGK borçlarında 2010/Kasım, diğerlerinde 2010/Aralık ve öncesi kapsama giriyor. Ödemede gecikme faizi ve zammı silinirken, anaparaya ÜFE/TÜFE uygulanıyor.
60 aydan fazla borcu olup da sigortalılığı durdurulan Bağ-Kur’lular faizsiz ödeme yaparak geriye dönük hizmet kazanabilecekler.
2008’deki SGK yapılandırmasından yararlanıp, 12 taksitten en fazla dördünü veya 24 taksitten sekizini ödememiş olanlar yeniden aynı yapılandırmayı ihya ettirebilecekler.
Yaşlı ve engellilere ödenen muhtaçlık aylığında, yersiz ödenen aylıkların geri tahsilatında %50 cezalı tahsilat kaldırılıyor.
Borcunu taksitlendiren işverenler teşviklerden hemen yararlanabilecek. Yine taksitlendirme yapıp ilk taksitini ödeyen Bağ-Kur’lular da sağlık hizmetlerinden yararlanabilecek.
SGK’ya olan borcunu ödeyince emekliliğe hak kazanacak olan Bağ-Kur’lular, dilerlerse banka kredisi kullanıp, SGK’ya ödeme yapabilecekler. Böylece hemen aylığa ve sağlık sigortasına kavuşup, bağlanan aylıktan kredi borcunu ödeyebilecekler. En uygun kredi konusunda SGK ile bankalar arasında görüşmeler sonuçlanmak üzere.
Maliye ve SGK borçları kredi kartıyla da ödenebilecek.
Daha önceki aflardan yararlananlar, kalan borçları için bu yapılandırmadan yararlanabilecek.
Tarım Bağ-Kur’lular taksitlendirilen borçlarını yıllık olarak da ödeyebilecekler.
Yurtdışında isteğe bağlı sigorta primi ödeyen işçilerin primleri SSK (4/a) kapsamında sayılacak.
65 yaşını dolduran çiftçiler, isterlerse prim ödemeyebilecekler.
Erken doğum yapan kadına, doğum öncesi ödenemeyen iş göremezlik ödeneği doğum sonrasına eklenecek. Yine erken doğum yapan işçi ve memurlar, kullanmadıkları izinlerini doğum sonrası kullanabilecekler.
Part-time çalışanlara, ayda 30 günden eksik kalan günleri borçlanma imkanı veriliyor. Dileyen işçi ise bu süreyi isteğe bağlı ödeyebilecek. Ödenen primler SSK kapsamında sayılacak.
Aylıksız izindeki memurun sağlık primleri kurumlarınca ödenecek.
Şirket ortakları aynı zamanda SSK’lı olarak da çalışabilecek. Bağ-Kur’la çakışan bu sürelerde SSK esas olacak. Bu uygulama yasa sonrası için geçerli olacak.
Yabancı öğrenciler genel sağlık sigortası kapsamında olacak. Tam burslu olarak YÖK kontenjanından okuyanların sağlık primlerini YÖK karşılayacak.
Stajyer avukatların sağlık primini Barolar Birliği ödeyecek.
Trafik kazasına bağlı tedaviler SGK tarafından ödenecek. Yasadan önceki kazalar da kapsama alındı.
İşçiler, bir yıl içinde 30 güne kadar ücretsiz izin süresinde sağlık yardımı alabilecek.
SGK’nın yaptığı yersiz ödemeler üç ay içinde değil, yirmi dört ayda tahsil edilecek.
Prim belgesini işyerinde asmayan işverene ceza yok.
Tarım SSK’lının eşine, çocuklarına, ana ve babasına da sağlık yardımı verilecek.
1999–2005 yılları arasında disiplin cezasıyla atılan memurlardan göreve dönenler, boşta geçen süreleri borçlanabilecekler. Bunun için 30.6.2011 tarihine kadar müracaat etmeleri ve 31.12.2014’e kadar ödeme yapmaları gerekiyor.
Kız çocuklarından 1 Ekim 2008 öncesinde ebeveyni üzerinden sağlık yardımı alanlar, durum değişikliği (işe girme, evlenme) olsa dahi yararlanmaya devam edecekler.
1 Ekim 2008 sonrasında el işine başlayıp vergiden muaf olan bayanlar 255 lira yerine 153 lira prim ödeyecekler.
2008/Ekim’de kaldırılan Tarım SSK uygulaması yeniden geliyor. Mevsimlik ve geçici tarım işçileri bu kapsamda prim ödeyecek.
Şehir için taksi ve dolmuş şoförlerinden, ay içinde 10 günden az çalışma süresi olanlar ayda 255 lira yerine 155 lira prim ödeyerek sigortalı olacaklar.
Milli Eğitim’de ayda 30 günden az sigortalı bildirilenler, eksik günlerini geriye dönük borçlanabilecekler.
Şimdiye kadar en az 20 işçinin çalıştığı işyerinde staj yapılabilirken, bu sayı 10’a iniyor.
İşe girenlerin yeşil kartı daha önce iptal edilirken, bundan sonra ‘dondurulacak.’ İşsiz kalırlarsa otomatikman yeşil kartlı sayılacaklar.
Slikozis hastalarından en az %15 iş göremez raporu alanlara 550 liraya kadar aylık bağlanıyor. Kendilerine ve ailelerine sağlık yardımı verilecek. Bağlanan aylıklar dul ve yetimlerine de geçebilecek. Kanun yayımı tarihinden itibaren 3 ay içinde talepte bulunmaları gerekiyor.
Part-time çalışanlara işsizlik sigortası geliyor. 30 günden eksik sürenin primlerini kendileri öderlerse, işsizlik sigortasından yararlanabilecekler.
İşsizlik sigortasından yararlanmak için son dört ayda 120 gün prim ödemiş olma şartı kaldırılıyor. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmada koşullar esnetiliyor. Ödeneğin alt sınırı brüt asgari ücretin %60’ı, üst sınırı ise brüt asgari ücretin %150’si olacak. Yani %30’luk artış sağlanıyor.
18–29 yaş arası gençleri ve 18 yaşından büyük kadınları işe alan işverene 2015 sonuna kadar prim teşviki geliyor. Teşvikler, meslek sahibi ve İş-Kur’a kayıtlı işsizlerin işe alınması halinde 54 aya kadar çıkıyor.
5 puanlık prim teşviki diğer teşviklerle bir arada uygulanabilecek. Daha önce işverenler birisini tercih etmek zorunda kalıyordu.
İşçi şikâyetlerinin hızlandırılması amacıyla Bölge Çalışma Müdürlükleri’ne denetim yetkisi veriliyor.
Özürlü sınavları merkezi olarak yapılacak. Özürlülerin sınava ulaşımını devlet sağlayacak.
Özel sektörden kamuya müsteşar, müsteşar yardımcısı, başkan ve genel müdür olarak atama yapılabilecek.
Özürlü memurların çalışma saat ve süreleri, iklim koşulları ve iş durumu dikkate alınarak belirlenebilecek.
Hamile memura, hamileliğinin 24. Haftasına kadar tabip raporuna göre, bu haftadan sonra hiçbir şekilde gece nöbeti yazılamayacak. Engelli memura da isterse gece nöbeti ve vardiyası yazılamayacak.
Anne memur doğumdan sonra ölürse, kalan izni baba kullanacak. Babaya doğum izni 10 güne çıkıyor. Evlilik ve ölüm izinleri 7 güne çıkıyor. Kadın memura ilk 6 ay 3 saat, ikinci 6 ayda 1,5 saat süt izni geliyor.
Memura ağır hastalık halinde 18 ay, diğer hastalık halinde 12 aya kadar izin verilecek. Anne, baba, eş, çocuk ve kardeş hastalığında 3+3 ay ücretli refakat izni verilecek.
Ücretli hastalık izni biten memurun hastalığı devam ediyorsa 18 ay daha aylıksız izin verilebilecek. Memur anne ve babaya doğumdan sonra 24 aya kadar aylıksız izin verilebilecek. 3 yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinen memura da 24 ay aylıksız izin verilecek. 5 yılı dolduran memura 12 ay aylıksız izin verilebilecek.
Memura verilen uyarma ve kınama cezasına Anayasa değişikliği gereği yargı yolu açılıyor.
Emekli olan memura 500 yerine 750 lira yolluk verilecek. Üyelik kesintisi yapılan sendikalı memura yılda 4 defa 45’er lira ve sözleşmeli memurlara (4/C hariç) aile yardımı veriliyor.
Sözleşmeli personel sendikaya üye olabilecek.
Sağlık Bakanlığı personeli için mesai içi ve dışı ayrımı yapılmaksızın ek ödeme yapılabilecek.
Öğrenim kredilerinde geri ödeme süresi bir yıl daha uzatılıyor.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu tarafından Milli Prodüktivite Merkezine yapılan ödeme kaldırılıyor.
Sigara yasağına aykırı davranan işletmelere yaptırımlar artırılıyor.
Kamuda sürekli işçi kadrosundakilere eş, çocuk, ana-baba ve kardeş için 6 ay ücretsiz refakat izni geliyor. Gerekirse bu izin 6 ay daha uzatılabilecek. Böylece işçi-memur arasındaki refakat izni farkı kaldırılıyor. 10 yılı dolduran işçiye bir defaya mahsus 6 ay ücretsiz izin verilebilecek. Öğrenci veya memur olarak yurtiçi veya yurtdışı göreve atanan memurların işçi eşlerine de 8 yıla kadar ücretsiz izin verilebilecek.
Görme engelliler isterse imza atarken şahit bulunacak. Ancak engelli istemezse, şahitsiz imza da geçerli olacak.
Yurtdışına devlet bursuyla gönderilen öğrenci ve memurlardan borcunu ödememiş veya önceki yapılandırmadan yararlanmamış olanlara, 3 ay içinde başvurmak şartıyla yeniden yapılandırma imkanı veriliyor.
Torbadan çıkarılanlar
Sendikaların eleştirileri doğrultusunda, TBMM Genel Kurulu görüşmelerinde;
• İşçilere evden ve uzaktan çalışma düzenlemesi,
• İlk işe girişte deneme süresinin 2 aydan 4 aya çıkarılması
• Turizm işletmelerinde fazla çalışma denkleştirme süresini 2 aydan 4 aya çıkaran düzenlemeler

Torbadan çıkarıldı.
Eleştiriye rağmen torbada kalanlar
Sendikalar tarafından eleştirilmesine rağmen;
• İl özel idaresi ve belediyelerdeki ihtiyaç fazlası işçilerin Karayolları, Milli Eğitim ve Emniyet Müdürlükleri’ne nakline ilişkin düzenleme,
• Memurların geçici süreyle farklı kurumlarda görevlendirilmesine dair düzenleme,
• İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsizlikle mücadelede kullanılmak üzere kaynak aktarımını öngören düzenleme
• Stajyerlerin ücretlerini düşüren düzenleme,

Torbada kaldı.
Torbaya hiç girmeyenler
Bazı konular var ki, bunların torbaya girip girmediği konusunda okurlarımızdan sürekli soru alıyoruz. İşte torbaya girmeyenler;
• Sigorta başlangıcından önce doğum yapan annelere borçlanma hakkı,
• Staj ve çıraklık sürelerini borçlanma hakkı,
• Geriye dönük hizmet satın alma hakkı,
• Emeklilik için yaşı bekleyenlere emeklilik hakkı
• Emeklilik yaşını çalışmadan bekleyenlere sağlık hakkı,bu torbaya girmedi. Belki başka torbaya...
Kaynak: bugün gazetesi