11 Ekim 2010

Kendine Güvensizliğin Nedenleri ve Kendine Güven için Öneriler




Hepimizin kendimizi inandığımız ve güvendiğimiz yaşam alanları olduğu kadar kendimize inancımızın az olduğu aslında güvenmediğimiz yaşam alanları vardır. Kimimiz akedemik yaşamda kendimizi daha rahat hissederken kimimiz dış görünüşümüze güveniriz. Peki nedir bu kendine güven meselesi, kendime güveniyorum demek ne demektir ? Kişinin kendine güvenmesi, kendisi hakkında pozitif ve gerçekci bir inanca sahip olmasıdır.


Bir kişi gerçekten kendine güveniyorsa kendi yaşamının üzerinde denetim sahibi olduğunu hisseder. Bu denetim duygusu, kişinin her alanda kusursuz olacağı, her beklentiyi gerçekleştireceği anlamına gelmez hatta güvenli olan kişi, hata ve yanlış yapsa bile kendilerini olduğu gibi kabul ederek kendileri hakkında pozitif düşünmeye devam ederler. Ancak güven problemi olan insanlar, aynı tutarlı ve huzurlu duyguyu yaşayamazlar. Genellikle kendine güveni olamyan kişilerin kendileri hakkındaki düşünceleri başkalarından alacakları onaya bağlıdır. İyi oldukları konuda bile herzaman başarısız olacaklarını düşünürler bu yüzden kendilerine olumlu geribildirim bile yapılsa bunların doğru olduğuna inanmaz ve bu yüzden yaşam karşısında risk almaktan kaçınırlar. Güvenli bir davranış ise kendilerine olumlu Ya da olumsuz geri bildirim yapılsa bile başka insanların onayına ihtiyaç duymadan kendi kararlarını verebilir, haklarını savunabilir ve içinde olduğu durum ve koşullarda kendisi ve yaptıkları ile huzurlu ve barış içinde olmayı başarır.


Güven duygusu çocuklığın ilk dönemlerinde ebeveynlerin davranışları ile şekillenmektedir. Ebeveynlerin her ikisinin Ya da birinin eleştirel yaklaşımı, mükkemeliyetçi yapısı gereğinden fazla korumacı kaygılı dolayısı ile engelleyeci ve baskıcı olduğunda çocuklar değersizlik başarısızlık duygusu geliştirerek yetersiz oldukları duygusuna kapılabilirler. Güvenli bir davranış geliştiren çocukların ailelerin daha çok destekleyici, onaylayan ve hatalar kaarşısında yardım eden bir yapıda olduğu görülmektedir. Böylelikle çocuklar kendilerini olduğu gibi kabul ederek sevmeyi hatalar yanlışlar karşısında sevilmeyeceği onaylanmayacağı duygusuna kapılmazlar. Yapılan araştırmalar kendisine güvenmeyen insaların en az kendine güvenen insanlar kadar yetenekli, becerikli olduklarını göstermektedir. Dolayısı ile kendisine güvenmeyen kişi yetersiz değildir ancak yetersiz olduğunu hissettiği bir çevrede yetişmiştir.


Bu yetersizlik duygusu genellikle aile içerisinde ebeveynlerin tutumu ile şekillenir ebeveynlerin çocuğa yönelik olarak gerçek dışı beklentileri vardır ancak çocuk bu beklentileri karşılayamaz karşılayamadıkça aileden eşelştiri alır ve sevilmediğine inanır sevilmenin ve ilgi görmenin tek yolu çok iyi olmak Ya da çok başarılı olabilmektir. Ailenin beklentilerini karşılayamayan çocuk kendisi ile ilgili negatif zihinsel şemalar geliştirir ve bunlar yaşla birlikte artarak çoğalır. Yetişkinlik döneminde ise artık kişinin zihninde gerçek dışı olumsuz şemlar zihinsel inanışlar şekillenmiştir.


Örneğin En tipik yıkıcı inançlardan biri 'Herkez beni sevmeli ve onaylamalı'dır. Oysaki böyle bir durum söz konusu bile değildir bu mantığa uymayan gerçek dışı ulaşılamaz bir amaçtır. Bu inanışta olan kişi hayatının denetimini başkalarının onayına bırakır ki bu da oldukça sağlıksız yaşam deneyimlerini beraberinde getirir. Bir diğer yıkıcı inanış ise 'Toplum tarafından önemli görülen alanlarda başarılı ve yetenekli olmalıyım'dır. Bu inanışta bir önceki yıkıcı inanışta olduğu gibi ulaşılamaz ve gerçek dışı bir hedeftir.Böyle kişiler başarılı olsalar bile kendi başarılarından tatmin olamaz ve kendini yeterince iyi ve değerli hissedemezler. En olumsuz ve yaygın olan negtif inanışlardan biri ise kişinin yaşamını geçmiş deneyimlerin belirleyeceğine inanması ve değişime inanmıyor olmasıdır. Çocukluk döneminde güven duygusunun şekillendiğinden söz etmiştik, kişi güven duygusu , hayatını nasıl erkilediği ve daha pek çok psikolojik yapı hakkında bilgi sahibi olarak hayatına yön verebilir şu an bu yazıyı okuyor olmanız bile güvenli bir insan olmak için bir adım olabilir.


Bu olumsuz inanışlar kişinin farkında olmadan zihninde dolaşır ve yaşamını etkiler. Ancak birde kişiyi olumsuz etkileyen olumsuz düşünce kalıpları vardır ki bunlar kültürün Ya da kişinin içinde yaşadığı toplumun etkisi ile kişilere empoze edilerek hayat yükünü arttırmaya katkıda bulunurlar. Bu düşünce kalıpları kişinin kendisine olan güvenini yıkarak stres veren yaşam olaylarına karşı daha savunmasız hale getirmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir;

-Genellemeler- olumsuz bir bakış açısı ile her an kötü bir tecrübe yaşamayı beklemek, 'Matemetik sınavından kötü aldım asla Mühendis olamayacağım' gibi .

-Ya hep ya hiç- Kişi herzaman herşeyi kusursuz bir şekilde yapmayı ister, dolayısı ile ya kendini devamlı olarak kötü yetersiz hisseder Ya da risk almadan o işten vazgeçer.' Matemetiği asla yapamam, öyle ise sözel bölüm okumalıyım'. Gibi.

-Etiketlemek-kişinin sürekli olarak yargılayıcı ve suçlayıcı tutumda olması. 'Eşim beni aldattı ama bu benim hatam' gibi.

-Duygularını gerçekliğini değerlendirmeden kabullenmek- çevrenin Ya da başkalrının etkisi altından kalarak gerçek dışı olan duygulara öyle olmadığı halde inanmak 'Çirkin olduğumu hissediyorum demekki çirkinim' gibi.kişi o anki duygularını gerçek bir olgu algılar ve buna inanır.

-Olumsuz seçici dikkat-sürekli olarak negatif olana odaklanmak, insanlar olumlu bir feedbackte bulunsalar bile bunun yerine olumsuz olana odaklanarak ona inanmak. 'Bütün sınavlarımı geçtiğim halde son sınavdaki başarısızlığım moralimi çok bozdu' gibi

olmalı- yapmalı meli-malı- kipi ile düşünmek, bu tarz cümle yapıları genellikle mükemmeliyetçilik ile ilgilidir.Kişinin beklentilere yönelik dülündüğünü ifade eder. Sürekli olarak olması gereken şeylere takınılır. 'Çok güzel olmalıyım, yoksa kimse benimle evlenmez'.


Kendine olan güven nasıl geliştirilir ?
Olumlu yanlarınızı görün ( Neleri iyi yaparsınız )
Risk alın ( Deneyin, olmasada olur demeye çalışın).
Kendinizle konuşun ( içinizdeki negatif düşünceler ortaya çıktığında onları susturup, yerine mantıklı olumlu düşünceler geliştirin)
Bu yazıyı hatırlayın, Artık neden kendinize güveniniz olmadığını biliyorsunuz. Kendiniz hakkında olumlu düşünmeye çalışın.

Çocukluk döneminde ailemizin Ya da çevremizin bize olan etkisini kontrol edebilmemiz mümkün değildir. Gençlik döneminde Arkadaların etkisi artar ailemizin ki azalır onların düşünceleri zihnimizi şekillendirmeye devam eder. Daha ileriki yıllarda bizi etkileyen çevre yaşam koşulları hakkında daha bilinçli oluruz ve kendi yaşamımıza şekil vermeye başlarız. Dolayısı ile kendimizi olumsuz hissetmemize sebep olan kişi durum Ya da ortamlardan uzak durmayı deneyerek daha olumlu deneyimler yaşamayı ve sağlıklı ilişkiler edinmeyi deneyebilirsiniz.

08 Ekim 2010

Akdamar Kilisesi ve Düşündürdükleri





Günümüzde çok net görmekteyiz ki, dünya artık tek kutuplu bir dünya haline dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bu ne demektir? Bu, Hıristiyan dünyasının dünya yönetimini eline geçirip, kendinden olmayanları, yani İslam âlemini acımasızca sömürmek ve yok etmektir. Bugüne kadar gördük ki; başta ABD olmak üzere tüm Batılı Hıristiyanların da iştirakleriyle İslam beldelerine demokrasi götürmek vaadi ile savaşlar açıldı. Genç, ihtiyar ve çocuk denilmeden katledildi. Kutsal mekânlar bombardıman altında yerle bir edildi. Savaş suçlusu olarak ta İslam devletleri ilan edildi. Irak ve Afganistan örneği dünkü tazeliği ile ortadadır. Savaş sorumluları savaşı kaybettiklerinde galip devletlere tazminat öderler. İşte, Müslüman Irak Devleti de savaşın sorumlusu ve savaşı kaybeden taraf olması bakımından petrolleri yüz yıllığına Avrupalı emperyalist devletlerin emrine ikame etti. Afganistanda da durum aynı. Savaşı kaybeden taraf olması bakımından yine başta ABD olmak üzere diğer batılı ülkeler bu ülkenin madenlerine çöreklenerek savaş tazminatı olarak yıllar boyu sömürmenin kapılarını açtılar. Aslında Afganistan’da ABD’nin ve müttefiklerinin galip geldiği söylenemez.

Emperyalist devletler, gittikleri coğrafyalara hiçbir zaman demokrasi götürmediler. Onların o beldelerde bıraktıkları tek iz, kan ve vahşetten ibarettir. Yıkım projelerini tamamlayan emperyalist devletler, o ülkenin tepesine kendilerinden olan bir kukla yönetimi idareci olarak tayin edip, çekilirler. Belde halkı zanneder ki; ABD demokrasi getirdi ve bir Iraklıyı da yönetici olarak seçip, görevini tamamlayıp, çekip gitti. Fazla dikkat etmeye gerek yok aslında. ABDnin yaptığı tüm işlere bakıldığında aynı senaryoyu uyguladığını görürüz. Böler, parçalar ve yutar. Örnek: Tek vücut olan Irak’ı, Kürt, Şii, Sünni, Türkmen, Peşmerge gibi etnik ve dinsel parçalara ayırdı. Parçalara ayrılanlar ise birbirlerine düşman edildiler. Halen günümüzde bu etnik gruplar arasında şiddetli çarpışmalar olmakta ve onlarca insanın kanı akmakta. ABD ise, şeytani bakışlarıyla ve sinsi gülümsemesiyle başarısını kırmızı şarabını yudumlayarak kutlamaktadır.

Başta söylemiştik. Dünya tek kutuplu bir yönetime doğru şiddetle sürükleniyor. Amaçlarını daha da hızlandırmak maksadıyla ortaya bir diyolag safsatası attılar. Bütün dinlerin aslında İbrahimi din olduğu ve İbrahimi dinlerin tek Tanrılı bir din olduğu vurgulanmaktadır. Öyle ise; hepimiz tek Tanrıya inanıyoruz, o zaman aramızda hiçbir fark yok demektir. Yani; bir Müslüman rahatlıkla Hıristiyan dinini tercih edip, ömrü boyunca bir Hıristiyan olarak yaşayabilir. Sonuçta hepimizin Tanrısı aynı değil mi?” sorusunu Müslümanların önüne servis ediyorlar. Bunun yanı sıra dinler arası dostluktan ve kardeşlikten dem vurup, Müslümanlara şirin görünmeye özel gayret gösteriyorlar. Burada dikkat çekici bir husus var. Hıristiyanlar, hedef seçtikleri ülkelerde sahte liderler yaratırlar. Bu liderler, kimi zaman dindarlığı ile, kimi zaman da siyasi bir lider olarak hedef ülkenin halkı önünde vitrine çıkartılır. Her iki sahte liderin de aslında ipleri ABD’nin elindedir. Onları o makamlara getirende ABD’nin ta kendisidir. Sahte liderler, o makamlara getirilmeden önce ABDnin şartlarını peşinen kabul etmek suretiyle hedef ülkenin lideri yapılırlar. Hedef ülke halkı; liderlerinin dini söylemlerine ve akıttığı gözyaşlarına dayanamayıp, onlarla birlikte gözyaşı dökmeye başlar. Bilmez ki, dökülen onca gözyaşlarının arkasında ne ihanetler gizleniyor! Ne şeytanca planlar yapılıyor!

Günümüz din liderinin samimi olup olmadığını şu sorularla anlamaya çalışalım.

a-) Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammedin karikatürünü çizip, başına bir bomba koyarak Peygamberimizi terörist olarak dünya basınına servis ederlerken; Atlantik ötesinden sahte gözyaşları dökerek Müslümanları aldatmaya çalışan o lider, bu çirkin olayı telin etmedi. Sert sözlerle eleştirip, Hıristiyan dünyasının aklını başına toplamasını istemedi. Ayrıca; O terbiyesizliği yapanlar neden İslam âleminden özür dilemesini istemedi?

b-) Irak Halkı yıllarca Amerikan bombardımanı altında paramparça edilirken; hoşgörü ve kardeşlikten bahseden Hıristiyan âlemi neden bu vahşeti telin etmediler? Tüm dinlerin sebepsiz savaşlara karşı olduğunu dile getirmediler? Günümüzün ve ülkemizin sahte din lideri neden bu katliama; hem de Müslüman katline sessiz kaldı? Neden o zaman gözyaşı döküp, Hıristiyan âlemine bu vahşeti durdurmasını istemedi?

c-) Geçtiğimiz günlerde, İkiz kulelerin intikamını almak amacıyla bir papaz sokak ortasında Kuran-ı Kerimi yakma eylemi yapacağını açıklamıştı. Bu açıklamaya tüm dünyadan tepkiler çığ gibi büyürken; Pensilvanyadan Türkiyeye sadece gözyaşı gönderen o lider neden bu çirkin davranışı telin edip, kınamadı? Neden bu olayın olmaması için ağırlığını koyamadı? Siyasi liderlerimizden zaten çıt çıkmadı!

d-) Ülkemizde büyük bir hızla kiliseler ve kilise evleri açılıyor. Sokak ortasında İnciller satılıyor. Müslümanların Hıristiyanlaştırılması yönünde yoğun çalışmalar sürüyor. İslam Dini’nin lideri konumunda olan o kişi veya kişiler; bu yıkım projesi karşısında neden sessiz kalıyorlar? Neden Müslüman Türk Halkı’nı bu tehlikelere karşı uyanık olmaya davet etmiyorlar? İslam Dini’ne hizmet böyle mi yapılıyor acaba?

e-) Hepimizin bildiği çok taze bir haber var önümüzde. O haber oldu kanun. Yani, ülkemizde artık zina yapmak suç olmaktan çıktı. Bunun için kanun bile çıkarttık, elhamdülillah(!) Bir İslam lideri olarak şu çirkinliğe bakacak ve utanmayacaksın, öyle mi? Ağzını açıp, Bu yaptığınız ne İslama ve ne de diğer dinlere yakışmıyor. Allahın emirlerini çiğniyorsunuz. Büyük bir günah işliyorsunuz. Bu yaptığınızla Allaha savaş mı ilan ediyorsunuz? demiyor zevat!

Fazla söze gerek yok. Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.

Kiliseler ve kilise evleri açılıyor dedik; devam edelim söyleşimize. Van'da bulunan Akdamar Adasında bir kilise ibadete açıldı. Daha önce bu kiliseye milyar dolarlar harcanıp, restore edilmişti. Akdamar Kilisesinin açılması ve ayinleri bazı televizyonlardan naklen yayınlanırken; bu faaliyetlerin Dinler arası Diyalog adına yapıldığı izlenimi sergilenmek isteniyordu. Aslında Akdamar Kilisesi, bir utanç abidesidir. Neden mi? Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya savaştan çekilmiş, ordusunun silahlarını da Ermenilere vermişti. Silahlanan Ermeniler, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgemizde seri katliamlara başlamışlardı. Osmanlı, savaş halinde olduğundan köylerde ve kentlerde genç erkek yoktu. Geriye kalan yaşlı erkekler, kadınlar ve çocuklardı. Bunu fırsat bilen, Ruslar tarafından da silahlanan Ermeniler, çaresiz ve savunmasız Türk Halkı üzerine vahşice saldırdılar. İşkenceler, tecavüzler ve katliamlar birbirini kovaladı. Namuslarını, çocuklarını ve canlarını kurtarmak isteyen yöre halkı Van Gölüne doğru kaçmaya başladılar. Bunu önceden hesap eden Ermeni çeteleri, boş bir tekne ile yanaşıp, sizi kurtarmaya geldik diyerek, çaresiz sivil halkı tekneye aldılar. Gölün ortasında erkekleri öldürüp, göle attılar. Kalan kadınları ve kızları, İşte O Akdamar Kilisesine götürdüler. Orada analarımıza ve bacılarımıza tecavüz ettiler. Namusunu kurtarmak isteyenler ise kendisini göle atarak intiharı seçtiler. Bu söylediklerimi saçma görenler, lütfen iyi araştırsınlar!

Büyük bir marifetmiş gibi, büyük bir gururla kilise açanlar! Bu ayinleri televizyonlarda bangır bangır gösterenler! Sizden ricam şudur: Namuslarını kurtarmak amacıyla kendilerini göle atan analarımızın ve bacılarımızın anısına toplu bir anıt mezar yaptırın. İbadete açtığınız o kiliseye gelen Ermeniler, geçmişte yaptıklarını okuyup utansınlar! Utanma duyguları varsa tabi.

İşte, Akdamar Kilisesi’nin bizlerden saklanan öteki yüzü.

Sözlerimi, Maide Suresinin 51nci ayeti ile noktalamak istiyorum. Ey iman edenler. Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz ALLAH zalim kavmi doğru yola iletmez.