26 Nisan 2019

Hatay Örf, Adet, Gelenek ve Görenekleri


 ASKER UĞURLAMA
       Askere gidecek olan genç askere gitmeden önce akrabaları ve eşi dostu ziyaret ederek helallik ister. Ziyaret ettiği kişilerde ziyarete gelen gence bir miktar harçlık verir. Bazı yörelerde askere giden gence kına yakılır. Birçok yöremizde askere gidecek genç davul zurna eşliğinde, otogar, hava limanı veya tren garına kadar eşlik edilir. Askere gidecek olan gencin üstüne Türk bayrağı bağlanır. Araca binmeden önce büyüklerini elini öper. Arkadaşları da askere gidecek olan genci havaya atarak en büyük asker bizim asker sözleri ile uğurlarlar.
 DOĞUM ADETLERİ
       Doğum Adetleri Antakya’da çok eskiden doğum olayına aile büyükleri ile yakın akraba büyükleri çağrılır. Burada amaç, doğum yapacak anne adayının cesaret ve kuvvetini arttırmak için dualar okuyarak destek vermektir. Şimdi doğumlar doğumevi ya da özel hastanelerde yapılıyor.  Eskiden doğum evde, köyde ebelik yapan kadınlara yaptırılırdı. Şimdi ise bu işi devletin atadığı ebeler yapıyor.  Doğan bebek erkek ise hemen babaya haber verilir ve kulaklar çekilirmiş. Evi de sokak kapısı üzerinde avluya taş atılırmış (Bu olaya ‘ev taşlama’ deniliyor). Taşlayanlara lokum ve şeker dağıtılırmış. Köy gençlerine bir toklu (koç) hediye edilir, gençler de bu koçu istedikleri yerde kesip kavurma yapıp yermiş. Doğumda hediye olayı yokmuş. Yalnız bebeğin dişi çıkınca hedik yapılıp evlere tabaklarla dağıtılır, tabağa para veya bir şeyler konup kutlanırmış. Şimdi isteyen mevlit okutuyor ve hemen hemen tüm akrabalar bebeğe takı veya başka türlü bir hediye alıyor. Antakya’da doğumun 7. günü kurban kesilir ve akraba, yakın dostlara yemek verilir. Mevlit okutulur. Gelenler takılarını ve hediyelerini bebeğin yatağına bırakır. Tebrik, belirlenen gün sayısınca (3-5 gün) kabul edilir. Mevlide gelmeyenler hediyelerini tebriğe geldikleri zaman getirir. Anneanne bebeğe gerekli olan bütün eşyayı hazırlar. Babaanne karyola ve yatağı istenilen bebek eşyasını hazırlar. Bunlar tebriğin kabul edildiği odada sergilenerek teşhir edilir. Anne 40 güne kadar “Kırklı” sayılır. Doğum yapan anne eskiden 40 gün boyunca evden çıkmazmış. Çünkü tebrik için belli bir gün sayısı yokmuş. Tebrikte eskiden olduğu gibi şimdi de “loğusa şerbeti” ikram ediliyordu (Şerbet, bazı baharatlar kaynatılıp fincana konduktan sonra dövülmüş ceviz koyarak hazırlanırdı). Yedinci, kırkıncı gün anne ve çocuğu içine defne yaprakları konarak güzel kokması sağlanır ve ılık su ile yıkanarak kırklanır. Kırklanan kadın artık normal yaşama dönüyor demektir. Anne ve bebeğinin “tetanoz” olmasına “al basması” denir. “Al” denilen imgesel bir varlığın hastanın ciğerlerini alıp götürdüğüne, bu yüzden o kişinin öldüğüne inanılır. “Al”ın aldığı ciğerleri geri getirerek hastayı iyileştirmesi için tütsü yapılır, dua edilir.  Doğum yapan anneyi ve bebeğini “al” almasın diye yastıkların altına bıçak, ustura ve makas konur. Çocuğun çıkardığı ilk dişi gören, çocuğa bir hediye alır. İlk kez diş çıkaran çocuk için “hedik” (kaynatılmış buğday, bulgur, mısır vb. şeyler) kaynatılır. Kaynatılan hedik komşu ve akrabalarla birlikte o gece yenir. Hedik, kaynatılmış buğday ve mısırdan oluşur ve üzerine susam serpilir. Çocuğu yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına Dursun, Durmuş, Yaşar, Yaşasın gibi adlar koyar. Oğlu olmayan aileler kızlarına Döne, Döndü gibi adlar koyar. Böylece erkek çocuğu olacağına inanılır. Erkek çocuk doğurmayan kadınlar haksız yere suçlanır. Kısırlığı gidermek için hocaya, yatırlara gidilir. Kocakarı ilaçlarına başvurulur. Muskalar yazılır. Kadınlar arasında buğuya, kızgın kiremite ve taşa oturma yaygındır. Kimi yerlerde de kireç vurulur. Çocuğun cinsiyetine ait boş inançlar yaygındır. Gebe kadının sağ yanı sol yanına göre ağırsa erkek; sol yanı ağır, karnı yayvan, yüz lekelenmiş, göğüs uçları kararmışsa kız olacağına inanılır. Ayrıca anne güzelleşmişse kız, çirkinleşmişse erkek olacağına inanılır. Karnın çatallaşması ise ikiz çocuğa yorumlanır. Ayrıca gebe kadının yedikleriyle doğacak çocuğun özellikleri arasında bağlantı kurulur. Gebe kadın tavuk eti yerse bebeğin göğsünün çıkıntılı olacağına, nar yerse dişlerinin nar tanelerine benzeyeceğine, şeftali yerse yanaklarının tüylü olacağına, yemlik yerse saçlarını uzun ve gür olacağına inanılırdı. Gebe kadın düşünde at, camız görmüşse çocuğun öleceğine inanılır. Bunun için hocalara “tebe kağıdı” adı verilen bir muska yazdırılır. Gebe kadın çirkine bakarsa çocuğu çirkin, güzele ve aya bakarsa çocuğun güzel ve sağlıklı olacağına inanılır. Küçük çocuklar hastalandığında kurşun dökülür. Hasta çocuğun başına kalbur geçirilir. Ateşte eritilen kurşun su dolu kaba akıtılarak aldığı biçim yorumlanır. Çocuğun saçlarını uzatıp yatırlara adak adama geleneğine de yaygındır. Doğum odasına kimse alınmaz. Özellikle düşük yapmış ve çocuğu olmayan kadınlar içeri alı Gebe kadın güzel bir çocuk görüp yutkunursa doğacak bebeğin o çocuğa benzeyeceğine inanılır. Gebe kadın çok yeşillik yerse doğacak bebeğin gözleri renkli olacağına inanılır. Siyah zeytin yerse çocuğun gözleri siyah renkli olacağına inanılır.

 EVLENME GELENEĞİ
       Evlenmelerde, toplumsal konum, geçim düzeyi ve etnik, mezhepsel ve dinsel farklılıklar belirleyici etkenler arasındadır. Antakya, İskenderun gibi merkezlerde bu anlayış büyük ölçüde değişmekle beraber, öbür ilçeler ve kırsal kesimde etkisini sürdürmektedir. Genelde “görücü usulü” yaygındır. Görücü gidilen kızın yanında, ailesinin de özellikleri soruşturulur. Olumlu sonuç alınırsa, babası, birkaç kişi ile kızı istemeye “Dünürlüğe” gider. Bu “Söz Kesimi” anlamındadır ve o sırada nişan-düğün tarihleri çeyiz, başlık gibi konular konuşulur ve bir karara bağlanır. Başlık, Antakya’da “Hak”, Reyhanlı’da “Kan Parası”, Samandağ’da “Besleme Hakkı” diye adlandırılır. Nişan hazırlığı Tatlıdan münasip bir süre sonra oğlan evi nişan gününü belirlemek üzere kız evine gider.

      Nişan günü iki tarafın da hazırlıklarını tamamlayacağı bir süre sonrasına ve genellikle cumartesi, pazar gününe denk getirilir. Nişandan on beş gün önce davetiyeler bastırılır. Nişana çağrılacakların listesi hazırlanır, davetiyeler yazılır. Dağıtılmaya başlanır. Oğlan tarafı, kızı şehre getirerek elbise, ayakkabı, çamaşır, nişan yüzüğü, kızın babasına gömlek, annesine elbise alınır. Oğlana da kız evi tarafından elbise, gömlek, ayakkabı ve çamaşır, oğlan babasına gömlek, annesine elbiselik, oğlana nişan yüzüğü alır. Oğlanın kız kardeşleri varsa bunlara da elbise alınır, erkek kardeşi varsa gömlek alınır. Bu hediyeler kız tarafınca nişan sonrası oğlan evine gidildiğinde götürülür. Nişan on yıl öncesine kadar kız evinde yapılırken, şimdi oğlan tarafının belirlediği yerde, salon veya okul bahçesinde yapılıyor. Kadın-erkek eğlenilir. Kimi yerlerde ise mevlit okutulur.

        Düğün günleri ekseriyetle mahsül (ürün) sonuna denk getirilir. Bu da tarlası, bağ bahçesi olanları için geçerlidir. Mesela “düğünümüzü pamuktan ya da buğdaydan sonra yapacağız” vb. gibi konuşmalar bu yörede oldukça yaygındır. Kentlerde nikâh çağrısı, kasabalarda ise “Okuntu” gönderilir. İskenderun’da “Maşta” denen kadın, kapı kapı gezerek düğüne davet eder. Düğünden bir gece önce kına gecesi yapılır. Aynı gün gündüz gelin hamamı yapılır. Düğün günü kız evinde yüksek bir ağaca bayrak çekilir. Kına gecesi, kız evine getirilen çeyiz, kız evininkiyle birlikte oğlan evine gönderilir. Gelin odasında sergilenir. Ertesi gün düğün alayı gelini almaya gelir. İkindiye doğru, gelin arabaya bindirilir. Anası ve kız kardeşi de yanında oturur. Alay, gelin arabasının arkasından gelir. Gelinin yeni gireceği evin kapısına “eve bağlı olsun diye bir topak hamur” yapıştırılır. Düğünü iki bayram arasına getirmemeye oldukça dikkat ederler. Bu da yöre insanımızın inanışından kaynaklanıyor.

 ÖLÜM GELENEĞİ
       Ölüm olayı olduğu zaman önce camilerle sela verilir. Selada ölenin kimliği, gömüleceği yer bildirilir. Cenaze dini törenle defnedilmek üzere hazırlanır. Ölen şahıs erkek ise imam yıkar, bayan ise cenazeyi yıkamayı bilen bir bayan yıkar. Sonra kefenlenir, tabuta konur. Erkekler gelip cenazeyi camiye götürürler. Camide cenaze namazı kılınır. Namazdan sonra mezarlığa götürülür. Mezarlıkta cenazenin yakınları cenazeyi toprağa verir. Hocanın dini telkinlerinden sonra ailede en yaşlılar başta olmak üzere taziye kabul etmek için sıraya girerler. Herkes gittikten sonra aile büyükleri birbirlerine taziye dilerler. Mezarlıktan sonra eve gidilir. Eve gittikten sonra yedi gün yas tutulur. Yedi gün evde yemek pişmez. Akrabalar ve komşular yemek yapıp cenaze evine getirirler. Üçüncü gün mevlüt okunur, gelen misafirlere helva dağıtılır. Yedinci gün cenaze sahipleri kurban kesip yemek yaparlar. Akrabalar, tanıdıklar çağrılır, mevlüt okunur. Yedi güne kadar erkekler banyo yapmaz, sakal kesmezler. Mevlütten sonra sakal kesip, banyo yaparlar. Yedi gün boyunca sabah güneş doğmadan mezara gidilir. Yedinci günden sonra cenaze evinde yas kalkar. Cenaze sahiplerinin yaşamları normale döner. Cenazenin toprağa verilişinin kırkıncı günü ve elli ikinci günü mevlüt okunur. Elli ikinci günde okunan mevlütün amacı cenazenin etinin kemiğinden ayrıldığı gece olduğu içindir. Et kemikten ayrılırken onun acı çekmemesi için mevlüt okunur. Bayramlarda mezarlar ziyaret edilir. Kurban Bayramında ailenin durumu iyi ise bayramdan bir gün önce arefe günü kurban kesilir. Buna arefelik denir ve yedi yıl yedi kurban kesilir.
SÜNNET DÜĞÜNÜ İLE İLGİLİ ADETLER
       Sünnet olacak çocuğa ailenin sosyal yapısına göre bir kirve bulunarak başlanır. Kirvenin aile içindeki konumu çok önemlidir. Kirve artık aileden biridir. Sünnet tarihi belirlenmeden önce sünnetin düğünle mi, yoksa mevlüt okunarak mı, yoksa sade bir törenle mi yapılacağı kararlaştırılır. Ona göre dosta, akrabaya haber verilir. Davetiye (okuntu) gönderilir. Bu davetiye türü, ailenin gelir düzeyine uygun olur. Kimi aileler mendil, kumaş, gömlek, çorap dağıtır. Kimi aileler ise matbaada bastırılan davetiye gönderirler. Çocuğun sünnet elbisesini kirve alır. Diğer tören masraflarının bir bölümünü de karşılar. Sünnet olacak çocuğa törenden bir gün önce sünnet elbisesi giydirilir, çevrede gezilecek yerlere götürülerek gezdirilir. Sünnet olmadan önce düğünlerdeki gibi kına gecesi yapılır. Sünnet günü evde çok çeşitli yöresel yemekler yapılır. Bunlardan en önemlisi “Dövme”dir. Dövme değirmende özel çekilmiş buğday ve et ile yapılan bir yemektir. Sünneti yapan kişiler Kırıkhan, Antakya, Reyhanlı yörelerinde oturan belirli kişilerdir. Sünnetçilik bu kişilerin baba mesleğidir. Sünnet düğününde davullar çalınır, halaylar çekilir. Mevlit ile yapılan sünnette mevlit okunur ve sonra sünnet töreni icra edilir. Kirve çocuğu kucağına alır sünnet yaptırır. Çocuğu yatağa yatırır. Davetliler hediyelerini çocuğa verir. Kirve aileden biridir. Onun kızı alınmaz, onun oğluna kız verilmez. Çünkü artık bir amca, kardeş, dayı gibidir. Kirvelik Kırıkhan’da çok yaygındır.
İlçede yaşayan bütün inanç gruplarının sevinçlerini, acılarını, bayramlarını paylaşan başkan Nehir; Hıdrellez kutlamalarında belediye zabıtasını ve personelini görevlendirerek vatandaşlara bayram kutlamalarında kolaylık sağlanması için gerekli tedbirler alınmasını sağladı. Zabıta ve personel tarafından çiçek, su dağıtılarak halkın bayramı kutlandı. Zabıtalar vatandaşların rahatça Hz. Hıdır makamı çevresinde dolaşıp ibadetlerini yapabilmesi için çevrede gerekli tedbirleri alarak kolaylık sağladılar.

Hatay’ın ve Türkiye’nin her tarafından gelen vatandaşlar Hz. Hıdır ziyareti çevresinde gerçekleşen çalışmaları takdirle karşıladıklarını ifade ederek; Samandağ Belediyesine ilgilerinden dolayı teşekkür ettiler. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs Günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır.
Hızır karaların ve suyun, İlyas ise suların hâkimidir ve ikisi bir araya geldiğinde doğadaki her şeye güçlerinin yeteceğine inanılır. Hıdırellez sözcüğünün de “Hızır” ve “İlyas” sözcüklerinin birlikte söylenmesiyle halk diline yerleştiği düşünülmektedir.
HIDIRELLEZ GECESİNDE NELER YAPILIR?
5 Mayıs akşamı; yiyecek kaplarının, para keselerinin ağzı açık bırakılır. Dilekler kırmızı kurdelelerle gül ağacına bağlanır. Dileklerin bozuk para ile kese içine konup gül ağacına bağlanma geleneği de vardır. Ev, bağ, bahçe isteyen kişiler bunların maketini gül ağacının altına bırakır ve Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanır. Bazı yerlerde ateş yakıp dilek dileyerek bu ateşin üzerinden atlama geleneği de vardır. Kimi yerlerde dilek ertesi gün ağaçtan alınarak suya bırakılır.
KISMET İÇİN;
Evlenmek isteyen kızlar gelin maketi yapar ve gül dalına asarsa evleneceği kişiyi rüyasında görür. Bunun için yatmadan önce tuzlu yiyecekler yiyip su içmeden yatmak da gelenektendir. Rüyada kendilerine altın tastan su veren kişinin koca adayı olduğuna inanılır. Evlenmekte gecikmiş olanların başında kilit açtırılır.
ŞANS İÇİN;
Anadolu’nun bazı yörelerinde 5 Mayıs gecesi kapının önüne süt dolu bir tas konur. Bu süt yoğurda dönüşürse evin bereketinin artacağına inanılır. Boyları eşit iki yeşil soğandan birine siyah diğerine beyaz ip bağlanır. Ertesi gün beyaz ip bağlanan soğan büyümüşse yılın uğurlu geçeceğine, siyah ipli olan daha çok büyümüşse yılın çileli geçeceğine inanılır.
HIDIRELLEZ NERELERDE KUTLANIR?
Kutlamalar genellikle yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında ya da yatır veya türbelerin yanında yapılır. Bu gibi yerlere Hıdırlık da denir. Hıdırellez’de, baharın taze bitkilerini ve taze kuzunun etini ya da ciğerini yeme âdeti vardır. Bunun şifa vereceğine inanılır.
Hatay Mutfağının Karakteristlik Özellikleri
Antakya mutfağının tipik özelliklerine baktığımızda kendine has özeliklerinin yanında çevre mutfaklarından etkilendiği ve aynı şekilde bu mutfakları da etkileyebildiği görülmektedir.
Tipik bir Akdeniz mutfağında kullanılan malzemelerin tümünü kullanır. Örneğin baklagiller ve tahıllar sıkça kullanılır. Zeytinyağı ve tereyağı yemeklerde kullanılan yağların başında gelir. Bunun yanında kuyruk yağı ve iç yağı da yemeklerde kullanıldığı gibi bunların karışımları da kullanılmıştır. Örnek olarak iç yağı ve tereyağı ikilisini kurabiyelerde kullanarak gevreklik sağlamış, zeytinyağı ile tereyağını karıştırmak suretiyle (Kaytaz böreği) tereyağında tasarruf sağlamaya çalışmıştır. Kuyruk yağının kullanımının Antakya mutfağına büyük ihtimalle Orta Asya mutfağından girmiş olduğu kanısındayım. Çünkü bu mutfaklardaki yemeklerin çok yakın tariflerle mutfağımızda yaşadığını görmekteyiz (Hamis, Karışık Ciğer, Kavurma). Antakya mutfağı çok kültürlere ev sahipliği yapmış bir mutfak olarak beğendiği tarifleri kendi tat ve damak zevkine uygun hale getirip mutfağına monte edebilmiştir. Böylece farklı mutfak kültürlerine hiçbir zaman kapalı kalmamış, aynı zamanda geleneksel ve yenilenen bir mutfak olmayı başarmıştır.

Antakya mutfağı tatlıları, ekşileri, etleri, hamurları, sarmaları, dolmaları, reçelleri, ekmekleri, peynirleri, çorbaları, soğuk ve sıcak yemekleri ile hatırı sayılan bir mutfak. Bir mutfak olabilmenin en önemli etkenlerden biri özgün ve çok reçetelere sahip olması gerekliliğidir. Antakya mutfağında 400’ü aşkın yemek tarifinden 200’ünün özgün yemek reçetelerini ihtiva etmesinin yanında, 40’a yakın unutulmuş reçetelerinin de olması, hatırı sayılır bir mutfak boyutunda olduğunu gösterir. Osmanlı mutfağında 315 yemek tarifinin olması dikkate alındığında Antakya mutfağının önemini görmek mümkündür.
Antakya mutfağında fakir mutfağı, zengin mutfağı ayrımı mevcut olup, bu iç içe yaşayan mutfaklarda aynı yemek reçeteleri farklı şekillerde uygulanabilmektedir. Antakya mutfağında gelenekler, yemeklerin yenme ve sunma özelliklerini de beraber getirir. Hangi yemek hangi yemekle yenilir veya sunulması gerekir. Bu tür ikililer oluşturan yaklaşık 43 tür yemek görmekteyiz. (Geniş bilgi Antakya mutfağında ikiler bölümü).
Antakya mutfağının yemek reçetelerinde yaşam tarzını görmek mümkündür. Bu mutfağa baktığımızda gelin-kaynana ilişkisini, ataerkil bir aile yapısını görebiliriz. Ayrıca muhafazakar aile yapısından dolayı kadınlarla erkekler arasındaki sevgi ilişkisi hiçbir zaman ulu orta olmadığından, kadın sevgisini yaptığı yemeklerle, sunumlarla ifade eder. Genç kız evlenene kadar sıkı bir yemek öğrenimi altındadır. Hatta bu öğrenim küçük yaşlarda, analı kız yemeğinde görüldüğü gibi mutfağa ve yemek yapımına hazırlık dönemidir.
Antakya mutfağında 2000 yıllık, 1500 yıllık, 1000 yıllık, 800 yıllık, 500 yıllık, 200 yıllık, 100 yıllık yemekler mevcut olup, bu yemeklerin orjinaliteleri ağız tadına ve kullandığı malzemeye uygun olduğundan tariflerini değiştirmeden günümüze taşıyabilen bir mutfak… (Örnek: Böbrek Dolması 3. yüzyıl., Isbangi 11. yüzyıl, Tüffahiye 13. yüzyıl, Pazı Yoğurtlama 15. yüzyıl, Asma Kabak Bastısı 16. yüzyıl gibi)
Antakya mutfağı günümüzün Fast Food denilen ve hareket halinde yemek ihtiyacını karşılamak isteyenlere hizmet eden bir mutfak aynı zamanda. Bu konuda da hatırı sayılacak kadar yemek çeşidine sahiptir. (Biberli ekmek, yumurta öccesi, bezirgân kebabı, zengin, simit, ayran).
Antakya mutfağı otlardan taze iken yaptığı yemeklerin dışında otları, sebzeleri, kurutmasını bilmiş ve bu ürünlerden içecekler, yemekler, tat vericiler olarak faydalanabilmiştir. (Bu konu Antakya mutfağında kurutulmuş yiyecekler bölümünde daha geniş bir şekilde açıklanacaktır.)
Antakya mutfağının lezzet yaratmadaki mahareti övülmeye değer. Aynı malzemeyi birbirinden ilintisiz reçetelerde kullanmak suretiyle farklı tatlar yaratabilmektedir. Buna örnek olarak Sumak‘ı gösterebiliriz. Herisede, soğanda, közlenmiş biberde kullanmak suretiyle farklı tatları yakalayabilmektedir.

Yine bu mutfak her mevsimde kullanabileceği malzemeler bulmuştur. Turunç suyu, Koruk suyu, Semiz otu, sakız murcu gibi.
Antakya mutfağı pişirme açısından incelenmeğe değer mutfaklardan biri. Her türlü ısı enerjisini ve bu ısıyı çıkartan malzemeleri kullanmıştır. Kömür, Odun, Çırpı, Elektirik, Köz, Kor ateşi, Haşlama, Kızartma, Buğulama yöntemleri ile taş fırından, tandırdan ve sacdan da faydalanarak pişirme işlemlerini sağlamıştır.
Antakya mutfağında malzeme kullanımı uyumludur. Lezzet yaratmada birbirini tamamlayıcı öğeler olarak kullanılır. Örneğin: Tahin-Humus, Tahin-Maydanoz,  Süzme Yoğurt, Ceviz-Biber v.s. Tatlılarının özgün reçetelerinde değişiklik hemen hemen yoktur. Kabak tatlısı, Künefe, Taş kadayıf, Paluza, peynir helvası gibi.
Unutulmuş onlarca yemeğinin mevcudiyeti, yemek şiirleri, mitolojik yemek hikayeleri, yemek tasvir mozaikleri, kullandığı kaplar, aynı yemeğin farklı biçimlerde görülmesine imkan veren ve birlikte yanyana yaşayan farklı kültürleri yansıtan bir mutfak. Bir oruk yemeğinin Hıristiyan kültüründe yapıldığında biçim, boyut ve iç malzeme bakımından Müslüman topluluğundan farklı olduğu gözlenir. Bu boyut müslüman toplum içindeki alevi, sünni toplulukta da, Herise yemeğinde olduğu gibi aynı yemeğin farklı malzemelerle sunulduğu gözlenir.
Hatay’da Oynanan 5 Yöresel Halk Dansı
Hatay yöresel dansları hal oyunları kapsamında değerlendirilen oyunlardandır. Geçmişte sıklıkla oynanan danslar halen, halk oyunları ekiplerince yapılmaktadır. Bu sayede şehrin geçmişi ile olan bağlantısı sıkı tutulmaktadır. Farklı kültürlere ev sahipliği yapan Hatay’da pek çok farklı dans türü de yer almaktadır. Sizler için en öne çıkan 5 dans türünü ve özelliklerini derledik.
Aspura
Aspura, dans olarak Çerkezlerin daha çok bildiği ritimlere sahiptir. Hatay yöresel danslarından biri olan aspura şehrin Reyhanlı ilçesinde halen oynanmaktadır. Ancak halkın dans tiplerine farklı isimler vermesi sonrasında aspura ismi yabancılaşmıştır. Yine de genellikle ayak hareketlerinin ön planda olduğu bu oyun pek çok Hataylı tarafından oynanmaktadır.
Dokuz Ayak
Dokuz Ayak, Hatay halk oyunları kapsamında kendine yer bulmuştur. Oyun, halay biçiminde oynanmaktadır. Yörede dokuz buçuk olarak da isim alan dokuz ayak, özellikle kutlamalarda sıklıkla oynamaktadır. Bununla birlikte düğünlerde ve nişanlarda da dokuz ayak oynandığı bilinmektedir.
Garibin Ayağı
Hatay’da oynanan oyunlardan biri olan “Garibin Ayağı” kızlı erkekli gruplar tarafından sergilenmektedir. En önemli oyunlar arasında gösterilen Garibin Ayağı, yörede ilköğretim okullarındaki gösterilerde de sergilenmektedir. Yöresel kıyafetler ile oynanan oyun, ayakların ve el hareketlerinin uyumu sayesinde görsel bir şölen yaratmaktadır. Üstelik oyun içerisindeki müzik, yer yer hareketlenen ezgileri sayesinde kulaklara da hitap edebilmektedir.
Koyser
Yöre oyunlarından biri olan koyser, geçmişten günümüze Hatay ilinde oynanmaktadır. Kına gecelerinde de sıklıkla rastlanan bir oyun olan koyser için kökeninin oldukça eski olduğu söylenmektedir. Ancak Hatay halk oyunları hakkında detaylı araştırmalar yapılamamaktadır. Kaynakların yazısız olması nedeni ile yapılamayan araştırmalar ise oyunlar hakkında net bilgiler edinilmesine mani olmaktadır.
Deli Arap
Deli Arap, Hatay yöre oyunları arasında en bilinenlerindendir. Bu oyun da halay biçiminde oynanmaktadır. Düğünlerde erkekler ve kadınlar tarafından oynanan Deli Arap, sevinçlerin belli edilebilmesi için ortaya çıkarılmıştır. Hatay halk oyunlarında genellikle insanların duygularının anlatılabilmesi, yörenin özelliklerinin tanıtılması gibi tarihi içeriklerin bulunması, oyunların değerini artıran etmenlerden biridir.